YILDIZ HESAP MAKİNESİ

35°53'21.87"N 23°18'28.44"E

1900 Yılında bir süngerci gemisi ve tayfası tarafından yapılan inanılmaz bir keşfin ve sonrasında olanların öyküsü

ÖNCE ÖYKÜ

Nikias, duyulmadık bir öykü anlattı ama bir masal değildi; belgelere dayanıyordu; Sıcak bir öğleden sonrasında Rodosun Lindos kıyısı; kıyıya yakın bir yerde zeytin ağaçları, kendi halinde minik bir pınar, yanında keçiler ve bir de çoban. Ağustos böceklerinin şarkıları arasında uyuklayan çoban ufukta yükselen toz bulutunun biraz sonra atlı bir asker grubu olduğunu farkediyor. Gelenler Lindos'u işgal eden Romalılar'dır. Çobanın yanına gelen askerler, pınarın serin suyundan yararlanırken, subayları çobana kahinlerin yerini soruyor. Romalı subay, Roma'da Senatör Cicero 'dan kesin emir almıştır; " Rodos'a git, yıldızlardan geleceği bilme araçlarını bul ve Romaya getir” . Cicero, MO 78'de Lindosta gökbilimci Molon'un öğrencisiydi, öğrenimi sırasında Posidonius'un yaptığı araçları görmüştü. Ama bunları içinde bir tanesinden çok söz ediliyordu, yeni ortaya çıkmıştı, çok gizliydi ve Molon'un okulunda anlatılanlara göre Posidoniusun aleti çok eskilerden kalmaydı. Cicero bunun peşindeydi; Romalı askerler Lindosun altını üstüne getirdiler, okul- tapınağı yakıp yıktılar

halk dehşet içindeydi Romalılar'ın gönderilmiş bir lanlet olduğuna inanıyorlardı. Bu zulme karşın, acaba ne bulmuşlardı? Limanda yüklenen gemi, yağmalanmış eşyayla doluydu. Bir dizi adam sahilden gemiye üzerlerine Rodos yazılı, sandıklar, heykeller, dev paketler taşıyorlardı. güvertede kumaşlara sarılı iki metre yüksekliğinde dev bir atlet heykeli vardı, yukarı kaldırdığı sağ elinde dünyayı taşıyordu. 300 yıl boyunca Rodos stadyumunu süsleyen heykel şimdi Romalı efendilerin elindeydi; heykele korkulu :özlerle bakan geminin kaptanı oldukça endişeliydi, denizin sertleşmesi halinde dev heykelin gemiyi batıracağından emindi ama askerlere söz geçiremiyor biran önce, Romaya zaferlerinin kanıtını yollama çabasındaki askerler, gemiyi  tepeleme yüklediler. iş bittiğinde alacak tek şey kalmıştı; çobanla konuşan  Romalı subay göründü, elinde saygıyla taşıdığı kumaş bir paket vardı.. Herkes sessizdi, adalılar yere diz çökmüş ağlıyorlardı, subay gemiye binip cilalı kaptan kabininde kayboldu ve gemi hatları çözülür çözülmez yelkenlerini şişirerek limanın ağzına, açık denize doğru yol almaya başladı. Adalılar, arkasından   hüzünlü gözlerle bakıyorlardı çünkü subayın elindeki kumaşa sarılı eşya Posidoniusun gizemli aygıtından başka bir şey değildi, Cicero ya doğru yola çıkmıştı... Romalılar'a aygıtı veren rodoslu  aleti o günün tarihine göre ayarlayıp vermişti.

 

Bin yıllar sonrasında kazanın tarihi, bu sayede anlaşılacaktı. Fırtına birdenbire geldiğinde, neredeyse tüm Ege arkalarında kalmış, Peleponnes Yarımadasının güneyindeki Antikythera Adası'nın yanından geçiyorlardı. Kaptan fırtınanın dev ellerinde sürüklenen gemisini kurtarmak için, adaya yaklaşıp küçük bir koya sığınmaya çalışıyordu, tüm yağ varillerini denize döktürdü ama rüzgar gemiyi kayalıklara doğru götürüyordu, birden dev heykel yana kaydı, gemi 300 tonu aşan kargosuyla beraber dönerek, kayalara bindirdi ve bir bomba gibi patladı. Kimse kurtulamadı, olay yüzyıllar sonra anlaşılacaktı; 25 metre derinlikte geminin tüm kargosu dağılmıştı, Posidoniusun gizemli aleti geminin dağılmadan batan kaptan kabininde kalmıştı. Alet, kazanın tarihini gösteriyordu, Eski Yunan takvimine göre o gün Mounichon Ayının 22. günü, 180. Olimpiadın birinci yılıydı. Denizin karanlığına gömülü aygıt 1900 yılından önce gün ışığını görmeyecekti

SÜNGERCİNİN İNANILMAZ ŞANSI

Tunus kıyısından gelen küçük geminin kaptanı Demetrius Kondos 'du, yanında 22 kürekçi ve altı deneyimli dalgıç bulunuyordu. Tunus kıyılarından ölümüne dalışlarla topladıkları süngerlerle beraber anavatana dönüyorlardı.

Peleponnes'e yaklaşıyorlardı ve tümü özledikleri ailelerini düşlüyordu. Kaptan Kondos, ufkun karardığını ve kara bulutların hızla yaklaştığını fark ettiğinde, gemi küçük bir adacığın yanından geçiyordu, Kaptan rüzgar patlamadan ewel sakin bir koya girilmesi amacıyla kürekçilere hemen adaya yönlenmelerini emretti. Mücadele tam altı saat sürdü ve sonra hava açıldı ve güneş parıldadı. Bu arada süngerle dolu çuvalların çoğu suya düşmüş ve üzerindeki kurşun ağırlıklar yüzünden dibi boylamışlardı. Kaptan hemen dalgıçları daldırdı, su derin değildi kolayca çıkaracaklardı. Birden bir haykırış duyuldu, dalgıç Elias Statiadisdi bu. Dipte bir şekil gördüğünü söylüyordu, diğer dalgıçlarda daldılar ve Statiadis'i doğruladılar. 60 metre derinlikte, bir sürü amforanın yanında bir gemi kalıntısı vardı, bu eski bir Roma gemisiydi. Kaptan Kondos bizzat daldı ve dipte dev bir heykelin elini gördü. Uzunca bir uğraştan sonra, eli çıkararak yola devam ettiler, tümü süngerlerden çok daha değerli bir şeyi bulduklarının farkındaydılar. Bir kaç hafta sonra heykelin eli, Atina'daki arkeologların önündeydi. 6 Kasım 1 900de Mykale adlı Yunan savaş gemisi, Antikythera önüne demirledi. Yanında Kaptan Kondosun iki küçük gemisi ve dalgıçları bulunuyordu. Kimsenin haberi yoktu ama dünyanın ilk su altı arkeoloji dalışı yapılacaktı. İlk günün sonunda 5.Yüzyıldan kalma bronz bir baş çıkarıldı, hava soğuk ve deniz sertti ama merak o kadar fazlaydı ki, kimse aldırmıyordu. o yıllarda dalış güvenliği konusunda çok az şey biliniyordu. Beş dakikadan fazla dipte kalınamıyor, kum bulutları su altı görüşünü sıfıra indiriyordu. Bazı heykellerin ağırlığına, ipler dayanamayarak kopunca, heykeller yine dibe dönmüşlerdi Birkaç dalıştan sonra ara verildi, dalışlar 30 Eylül 1901'e kadar sürecek ve bugün Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi nde 28 no'lu odada sergilenen buluntular çıkarılacaktı. Ve çıkarılan buluntu arasında Posidonius'un gizemli aracı da vardı  Ama ne olduğu ancak 17 Mayıs 1902 de arkeolog-eski bakan Valerios statis   tarafından anlaşılacaktı. Kaptan kondos ve mürettebatına hükümet tarafından adam başı 150.000 Drahmi ödül verildi. dalgıçlara ayrıca beşer drahmi daha verilmişti. Stais. önündeki garip ve şekli oldukça bozulmuş cisme baktığında  tanıdık gelmişti  bu cisim mekanik bir araçtı, üzerinde Eski yunanca yazılar vardı. Stais. kuşkuluydu başka uzmanları çağırdı. çalışmalar sürdü gitti  tam 15 yıl boyunca cisim üzerinde çalışıldı araştırmalar yapıldı çünkü bu cisim geminin batığı dönemde yapılmış olamazdı ama orada bulunmuştu bu tartışılmazdı Ama nasıl

 

ASTROLAP ORTAYA ÇIKIYOR

İşte gizem buydu ve bu nedenle 15 yıl boyunca açıklama yapılmadan araştırmalar  sürdü. Aletin yapılış amacı neydi ve ne zaman yapılmıştı? Usta bir temizlikten sonra, uzmanlar cismin üzerindeki 200 harfi okuyarak, ilk tarihlemeyi yaptılar MO 200 ile MS 200 arasında kullanılan yazıydı bu. Evet, bu bir Astrolabdı  yani bir tür navigasyon veya denizde göğe bakarak yön bulma aracı, ya da yıldızların konumlarını bulan bir araç. Ama bu olamazdı, neden mi? Birazdan Okuyacaksınız, Cismin bir Astrolab olduğu anlaşınca, işler iyice karıştı, tartışmalar büyüdü, Alman uzmanların da katılımıyla iki yıl süren araştırmalar sonucunda Astrolabın tarihlenmesi daha kesinleşti, cisim MÖ 1 .Yüzyıldan kalmaydı. Ve en önemlisi bu arada, Astrolab'ın ayarlandığı tarih de okundu; Roma gemisinin battığı yıl, MO 30 yılıydı. Bu konudaki uzun bir araştırma, Haziran 1 959'da "Scientific Amerikan" dergisinde yer aldı. Tüm bu çalışmalardan sonra 70li yıllarda geminin kalıntıları üzerinde yani ahşap parçalar için Karbon 14 testi yapıldı, geminin yapıldığı ağaç, MÖ 273-177 arasında yaşamıştı. Bu yüz yıl kadar farklıydı ama uzmanlara göre normal bir sapmaydı. Bulunan amforalar ise, MO 80-65 arasından kalmaydı.

 

  

SORULAR ÇIĞ GİBİ BÜYÜYOR

Sonuç olarak 100 yıl içersinde kalan sapmalar göz önüne alınarak değerlendirildiğinde Rodos Astrolabı İsa’nın doğumundan önce yapılmıştı veya kullanılmıştı yani 2000 yıl önce kullanılıyordu. İşte bu bilimsel kesinlik, tarihçileri ve arkeoloji dünyasını ters yüz ediyordu. Bu arada, Zodyak araştırmaları da yapıldı; MO 1 .Yüzyıl'da, Arctrus yıldızı sabahları Başak Burcu 18 derecede, Pleidas takımyıldızı akşamları Terazi Burcu 11 derecede, Spica yıldızı üç gün ardından aynı burçta 14 derecede, sabah yıldızı Sirius ise Yengeç Burcu 9 derecede bulunuyordu. Yani günümüzde bilgisayarlar aracılığı ile yapılan hesapların sonucunda görüldüğü gibi MO 1 Yüzyılda bu yıldızlar gerçekten bu konumlardaydılar. Daha karışık astronomi hesaplarına girmeden vurgulamak gerekiyor ki, Astrolabın üzerindeki tüm diğer konumlar da doğruydu ve MO 1. Yüzyıla aittiler.                  

BULUNAN ASTROLAP'IN YAPISI

Metal analizler Chicago Üniversitesi Metal Araştırmalar Enstitüsü % 89-98 Bakır  % 10 Kalay % 0.7 Kurşun Arsenik, Sodyum, Nikel, Demir,Bizmut Antimuan  Cisim 500-600 derece arasındaki ısı altında dövülerek yapılmıştır Astrolab’ın üzerindeki tarihleme Londra Cricklewood Lane'de bulunan Discovery Software bilgisayar kurumu tarafından belirlendi ve onaylandı Nikiasla beraber Lindos kalıntıları arasında yürürken, onun inanılmaz ama reddedilmesi güç kuramlarını dinliyordum. Rodos Astrolabı bilinen tüm benzerlerinden yaklaşık bin yıl önce yapılmıştı, eğer aradaki bin yıllık zaman diliminde Astrolab unutulup, Endülüs İslam bilgeliği döneminde ortaya çıkmış olabilir miydi? Hayır çünkü aradaki bin yıl denizciliğin hızla geliştiği dönemdi, Roma İmparatorluğu tüm Akdeniz'e ve Avrupa'nın tüm batı kıyılarına hakim olurken, denizcilikte gerçekten ustaydılar, bu arada Kartacalıları ve Vikingleri de unutmamak gerek. Böylesine yararlı bir araç nasıl unutulur veya bilinmezdi? Nikias, Eski Yunan'dan geriye sadece tek bir Astrolabın kalmış olmasından da kuşku duyuyordu. Ötekiler neredeydi? Yaygın kullanılan bir alet olsaydı, muhakkak bir kaç tane daha bulunurdu. Lindos’a nasıl gelmişti? Veya kim neyi örnek alarak yapmıştı? Kısacası bilinmeyen geçmişin hangi karanlık köşesinde, Astrolabın, yıldızların, gezegenlerin bilgileri saklıydı? Bugün, modern teknoloji ile saptadığımız bilgiler kimlere aitti? Bilginin temelinde daima bir başka bilginin temel olduğunu bildiğimize göre Rodos Astrolab'ının geçmişi nereye kadar uzanıyordu?  Nikias, bu acımasız soruları sorduktan sonra, uzaklaşıp karanlıkta kaybolurken, ben de otelime doğru yürürken, başımı kaldırıp yıldızlı göğe baktım; aynen iki bin yıl öncesinde Astrolab la göğü izleyen bilinmeyen gözlemcilerin baktıkları gibi ve yine Ciceroyu anımsadım; "Bizler doğmadan önce nelerin olduğunu bilmiyoruz, ebediyen çocuk kalacağız" Ama ben daha umutluyum, eğer kendimizi politikadan, savaşlardan ve inançsal bölünmelerden kurtarabilirsek, geçmişimizi daha doğru olarak belki öğrenebiliriz...