PERUDAKİ ESRARENGİZ ICA TAŞALARI |
14° 4'31.88"S 75°44'3.69"W
Dünyadaki çözülmeyi bekleyen en büyük bilmecelerden biri, ICA taşları olarak bilinen, Colomb öncesine ait yaklaşık 20.000 adet üzerinde gravürler bulunan bir taş kütüphanesidir. Bu taşlar bir çöl şehri olan Peru'daki ICA şehri yakınlarındaki bir mağarada bulunmuşlardır. ICA başkent Lima'dan 300 kilometre uzaklıkta bulunmaktadır.
60’ lı yıllarda bir çiftçi ( Alttaki resim )Nasca çizgilerinden çok uzakta olmayan bir yerde bir mağarada taşlardan oluşan bir tepe bulduğunu açıklamıştı.Bazıları ise gömülü haldeydi.Çiftçi ilk önce cebinde bir kaç taşla gelmişti.Ancak bir yığın taşla tekrar geri gelmesi pekde uzun sürmedi.Bir zaman taşları turistlere satarak iyi para kazandı. Artık çiftçiyi tanımayan yoktu.Kısa zamanda bir arkeolog ordusu bu mağaraya geldi.
Bu arada taşlarla Peru hükümetide ilgilenmeye başladı.Ve Peru’nun yağmacılarla dolu ikinci bir Mısır olmasını istemediler.Çiftçiyle ne tür bir anlaşma yapıldığını kimse bilmiyor ancak, tutuklanmasından ve hapis cezası almasından sonra birden bire sattığı o taşların sahte olduğunu ve onları kendisinin yaptığını belirtti.Bu işi turistlerden para yürütmek için yaptığını ve işlerin buraya kadar varacağını tahmin edemediğini söyledi.
1966 yılında Dr. Javier Cabrera, doğum gününde üzerinde çizimler bulunan küçük bir taş hediye aldı.Çizimler ona eski geldi,çünkü taşın üzerinde ilkel bir balık çizimi vardı.(Altta)
Dr. Cabrera çiftçinin en iyi müşterisi olmuştu bu arada. Daha sonra Dr. Cabrera çiftçiyle konuşmaya gitti ve çizimleri nasıl yaptığına ait bir çok soru sordu.Ve bir çok çelişkili cevap aldı.Adam çizimleri kendisinin yaptığını ısrarla söylüyor,ancak bunun ömür boyu hapiste tıkılı kalmaktan korktuğu için söylediği belliydi.
Doktor çiftçiden birkaç bin adet taş satın almıştı.Ve bu taşlardan daha kaç tane olduğunu öğrenmek istiyordu.Sanki çiftçi her hafta daha çok taş yapıyordu.Cabrera çiftçi tarafından uyutulduğuna inanmaya başlamıştı.Yani çiftçi taşları kendisi yapıyordu.Çiftçi taşları nasıl imal ettiğini anlatmayı reddediyordu.Doktor bir hesap yaptı.Buna göre çiftçi hergün en az 1 taş hazırlarsa bütün taşları hazırlaması 40 yıl sürecekti.Bu imkansızdı.Dr. Cabrera taşların üzerindeki resimler hakkında cevaplara ulaşmak için hemen işe koyuldu.
Taşlar bir çok değişik boyutlardaydı. Bazıları avuç içine sığacak kadar küçük, bazıları ise bir köpek kadar büyüktü. Taşlardaki çizimler kesintiye uğramadan çizilmişlerdi. Yani sanatçı elini kaldırmadan çizmişti. Gravürler taşın orijinal renginden daha açık renkteydiler. Fakat oyuklardaki renkler daha koyuydu. Buda gösteriyor ki taşlar uzun zaman önce kazınmışlardı. Taşlar andesit içermekle birlikte griden siyaha değişen renlerde volkanik özelliklerde gösteriyordu. Bunun yanında çok sert olan bu taş türünü ilkel aletlerle kazımak çok zordur. Almanya'daki bir laboratuar taşlardaki oyukları (kazınan yerleri) inceleyerek, kazıma işleminin eski bir zamanda yapılmış olduğu sonucuna vardı. Ayrıca taşların bulunduğu bölgede milyonlarca yıl öncesine ait fosil ve kemik kalıntılarına rastlandı.
Kil çamurundan yapılma eserleri içinde barındırdıkları organik artıklardan dolayı tarihlendirmek kolaydır ama bu eski taşlar organik madde içermedikleri için tarihlendirilmesi çok zordur. Klasik karbon metodu cisimdeki organik maddeler( bir zamanlar yaşamış olan canlılar) esasına dayanarak bir tarihlendirme yapabilmektedir. Taşın üzerindeki koruyucu siyah tabaka bakterilerden meydana gelmiştir. İyi bir koruyucu tabakanın bu şekline gelmesi için binlerce yıl geçmesi gerekiyor. Kazıma işlemi sırasında bu tabakada kazınmış ve gerçek taşın görünmesine yol açmıştı. Fakat kazınan yerlerde tekrar siyah bir tabaka meydana gelmeye başlamış. Buda gösteriyor ki kazıma işlemi çok uzun zaman önce yapılmış. Dr. Cabberas'ın taşlardan oluşan kütüphanesi insan melez ırklarına ait kalıntılar, eski hayvan türleri, kayıp uygarlıklarla ve dünya felaketleriyle ilgili ilgilidir..(Altta)
Kayalar gri andesit ve yarı kristalize sert granittir yani kazılmaları çok güçtür ama Dr.Cabrera'nın belirlediğine göre bu kayalar oyulmuş olarak çok uzun zamandan beri buradadırlar.İlk kez ,1525'de kaşif ve katil pizarro nun yanında bulunan Rahip Simon adlı jesuit misyoner tarafından görülmüş ve kayıt edilmişlerdir 1562'de bazı örnekler Avrupa'ya taşınmıştır .Taş portreleri yapanlar Anatomiyi bizden iyi biliyorlardı, hatta günümüzdeki anlayışın daha ötesindeydiler. Bazı yerlerde, böbrekler ve akciğerlerdeki kan akışkanlığı ve akupunktur iğnelerinin anestezik olarak kullanılacağı yerler gösterilmiştir, bu teknik Avrupa'da ancak 1970'ten sonra kullanılmaya başlanmış ve kanserojen tümörler üzerinde denenmiştir.Daha ayrıntılı resimlerde açık kalp ve beyin ameliyatı (Alt Solda) görünmektedir, hatta bir yerde adım adım kalp nakli resmedilmiştir. (Alt Sağda)
Bu huzur kaçırıcı keşif sanki günümüz teknolojisi ile rekabet etmektedir. Dr Cabrera resimlerde beyin naklinin dahi görüldüğü düşüncesindedir. Tarih öncesi cerrahi düşüncesinin modern cerrahinin daha ötesinde olması etkileyici ve çarpıcı bir kuramdır. Kısacası tarih öncesi cerrahlar kimdiler ? ve bu denli bilgiye nasıl ulaşmışlardı.
Bu taşlar arasında İnkalar'dan kalmış kasklı insan figürleri, kalp ve beyin naklini gösteren gravürlerde vardır. Bazı taşlar hayatı uzatmak ile ilgili genetik kodlarda içermektedir. Kan damarlarının ince hortumlarla betimlenip, doğal enerjiyi üretme ve hücre bölünmesinin tasviride bulunmaktadır. Ayrıca 4 seriden oluşan taşlar üzerinde eski mitleri anlatır gibi ve bilinmeyen anakaralar ( kıtalar ) barındırmaktadır. (altta)
Eğer eski batık kıtalar teorisini desteklemek istersek, araştırmacı ve yazar James Churchward'ın kutsal bir Tibet tabletinde yazılı olan bilinmeyen 2 kıtayı da örnek gösterebiliriz. Kitabının ismi “KAYIP KITA MU” ve konusu bir zamanlar Hint okyanusunda bulunan bir kıtadır. Bu bölge ayrıca kayıp kıta Atlantis'in eski kitabelerde bahsedildiği yerdir.
Kaşif William Niven Yucatan'da bulduğu bir kabartmada Atlantik ve Hint okyanusunda bulunan dev kara parçalarına rastlamıştı. Bunlar Atlantis ve Lemurya olabilirler mi?
Bilim adamları Amerika, Asya ve Afrika'nın önceleri bugünkü şekillerinden çok daha farklı olduğu görüşünde hemfikirdirler. Çünkü kıtalar yer değiştirmektedirler. Jeologların yardımıyla Dr. Cabrera, Taşlar üzerinde çizilmiş olan kara parçalarının dünyamızın milyonlarca yıl önceki halini gösterdiğini teyit etti.
Dr. Cabrera şu sonuca vardı; Gerek zaman, gerek ustalık, gerekse bilgi bakımından taşlardaki bu çizimleri o çiftçinin yapmasına imkan yoktu. 11. 000 taş satın aldıktan sonra Dr. Cabrera, çiftçinin güvendiği bir arkadaşı olmuştu. Ayrıca çiftçinin, turistleri aldattığını kabul eden bir kağıdı imzalaması karşılığı hapisten çıktığını da öğrendi. Aksi halde devlet arazisindeki şeyleri satmaktan ömür boyu hapis cezasına çarptırılabilirdi.
Dr. Cabrera jeologlarla birlikte taşların üzerindeki garip haritaları incelemeye koyuldu. Bazı köşeler ve kara parçaları tanıdık gibi geliyordu ancak aralarındaki okyanus kısımları garip derecede bugünkünden farklıydı. Bilgisayar analizleri sonucunda jeologlar, bu haritaların, gezegenimizin günümüzden 13 milyon yıl öncesini gösterdikleri sonucuna vardılar.
Peru her zaman garip bir ruhsal güce ve her şeyi bilmek isteyen kültürlere sahip olmuştur. Hatta gezegenimizi ziyaret ettikleri iddia edilen “eski astronotlara” ev sahipliği yapmıştır. Peru'nun büyük bir bölümü yüksek bir elektromanyetik alan üzerinde bulunmaktadır
UFO gözlemleri Peru halkı için gayet sık rastlanan ve normal bir olaydır. Hatta bazıları ise Dünya dışı canlılarla irtibat halinde olduklarını iddia etmektedirler.
Bazılarına göre Machu Picchu, UFO'lar için bir iniş yeridir.
Ica taşları aynen Nazca çizimleri bir sır olarak kalmaya devam etmektedir. Bu bölge yüksek elektromanyetik enerjiye sahiptir. Bu yüzden bir uzay üssü olarak kullanıldığı iddia edilmektedir. Bölge yüksek miktarda demir içerdiği için böyle bir enerjiye sahiptir. ICA taşlarını kim yaptı? Göstergeler birazda dünya dışını gösteriyor. Fakat bu konu çözülemeyen sırlar kervanında yol almaya devam edecek gibi. Bazı taşlar inanılmaz. Mesela Aşağıdaki gibi. Burada bir beyin ameliyatı anlatılıyor. Kafatasındaki kesik açıkça görülüyor.
Bu gravürde bir sezaryenle doğum anlatılıyor. Uyuşturmak içinde akupunktur kullanılmış.
Taşların neredeyse üçte biri dinozorlarla ilgili. Altta (sağdaki Triceratops ; soldaki Allosaurus )Hatta bazıları görünüşe göre evcilleştirilmiş.
Ancak 1992 yılında keşfedilen Diplodocus türü dinozor binlerce yıl önce nasıl resimlenebiliyor ?altta
İki kişi, teleskopla gökyüzüne bakıyor. Bir kuyruklu yıldız göze çarpıyor. Diğer yıldızlarda var tabi ki. Sağdaki resim taşın üstten görünüşüdür.
Dinozor ve insan. Soru işaretleri devam ediyor.
İca taşlarının gösterdiğine göre, dinozorlar yakın geçmişe kadar yaşamışlardı.Bunun yanı sıra ileri bir uygarlık mevcuttu.
Günümüzde bazı bilimsel araştırmalar gösteriyorki, bazı dinozor türlerinin 60 milyon yıl önce soylarının tükenmesine rağmen, bazı türlerin Afrika’nın henüz keşfedilmemiş yağmur ormanlarında yaşamış olma ihtimali var.Buna tek delil, orada yaşamış olan yerli halkın gördüğünü söyledikleri harika yaratıklardır.Eğer Kongo’daki yağmur ormanlarında daha ayrıntılı bir araştırma yapılırsa, belki daha fazla delil bulunabilir.
Ancak, birde düşünün; ya bazı dinozor türlerinin yeteri kadar uzun zaman soylarını sürdürüp insan ırkıyla beraber aynı zaman dilimini paylaştığına dair deliller mevcutsa?
Deliller anlatılan hikayelerden dahada ötede.Eğer, eski devirlerde yaşamış insanların taşlara kazıdıkları dinozor resimlerine rastlanırsa ne olur? İyi bir delil olmazmıydı? Ne dersiniz?
Bahsi geçen taşlargerçekten var.Bilinen adıyla İca taşları.(Peru- İca şehrinde bulunmuşlardır.) Bu taşların büyüklüğü tenis topundan bir köpek büyüklüğüne kadar değişmektedir.Bu taşlar el ile kazınmış olup, ilkel (tarih öncesi) balıklar, dinozorlar ve görünüşe göre gelişmiş bir teknoloji kullanan yerliler görülmektedir.Sorun ise, bilim adamları bu taşların yaşını belirleyememektedirler.
NEREDEN GELDİLER ? |
İca taşları ilk olarak bilim dünyasının ilgisini 1966 yılında çekti.Doktor Javier Cabrera doğum gününde üzerinde kazınmış resim bulunan bir taş hediye alır.Kazınmış taş çok eskiye benziyordu.Fakat doktorun daha çok ilgisini çeken şey, taşın üzerine kazınmış olan tarih öncesi bir balık resmiydi.Taşın nereden geldiğini araştırmasıyla, yakında 15 bin taşlık bir koleksiyona sahip olması uzun sürmedi.Beki hediye aldığı ilk taştaki balığın soyunun tükenmiş olduğunu ispatlamak zor.Ancak diğer taşlardaki resimleri tanımlamak çok kolay.Kolaylıkla tanımlanabilen resimler arasında Triceraptos, Stegosaurus, Apatosaurus gibi dinozor türleri ve uçan bir Pterodactylus’un sırtında oturan insan figürleri bulunmaktadır.Ayrıca, insanların dinozor avladıkları sahnelerde bulunmaktadır.Bunun dışında, teleskoplarla gökyüzüne bakan insanlar, açık kalp ameliyatı ve sezeryanla yaptırılan dogum sahneleride göze çarpmaktadır.
Bu nasıl olabilir? Bilim, modern insanın 2 milyon yıldan beri varolduğunu ve dinozorların 60 milyon yıl önce yok olduklarını düşünüyor.
Şu 3 ihtimalden biri doğru olabilir:
Taşlar, ilkel aletlerle kazınması çok zor bir mineral olan Andesit içermektedir. Bakteriler tarafından, binlerce yıl süren bir aşamadan sonra meydana getirilmiş doğal bir koruyucu tabaka içermektedirler.Gravürler, bu koyu renkli tabakanın kazınmasıyla yapılmış olup, alttaki daha açık renkteki taş görünr haldedir.Bazı incelemelerin gösterdiğine göre, kazınmış kısımlarda yine bu bakteri işi göze çarpmaktadır.Buda gravürlerin çok eski olduklarına dair bir delildir.
Bazı halk bu taşları turistlere satmıştır.Hattab bir çiftçi tutuklanmıştı bu yüzden.O da taşları kendisinin yaptığını söylemişti.Bir çok kişi çiftçinin hapis cezasından kurtulmak için böyle söylediğine inanmaktadır.Çünkü devlete ait bir malı satmanın cezası çok ağır hapis cezası gerektiriyordu.Bu gün görmekteyizki, yöre halkı aynı yöntemle taşları kazımakta ve satmaktadırlar.Fakat önemli bir farkla; kazıdıkları yerdeki koruyucu tabaka kaybolmuştu.Yukarıda belirttiğimiz gibi yerine yenisi gelmemiştir.
Yukarıdaki dinozor heykelciği Chupicuaro kültürü (Acambaro, Guanajuato, Meksika) insanları tarafından yapılmıştır.
Bu kültür M.Ö 800 ve M.S 200 yılları arasında var olmuştur.Anlaşılan Iguanodons' un hayattayken neye benzediğini çok iyi biliyorlarmış !!!
Resmi büyütmek için üzerine tıklayın.
TAŞLARIN TARİHLENDİRİLMESİ |
Maalesef İca taşlarının tarihlenmesi şu an için mümkün değil.Karbon 14 metoduyla tarihleme sadece cismin içerdiği organik maddelerle mümkündür.Taşların tarihlendirilmesi ise, bulunmuş oldukları yöredeki toprak analizleri sonucunda yapılabilir.Taşlar erezyona uğramış bir dere yatağından geliyor olabilir.(Yada bilinmeyen bir mağaradan.Hangisine inanmak size kalmış.)
Bu sebeple geldiği yer bilinmediği için toprak analizi yapılıp tarihlendirmek imkansızdır.
Taşların anlamı inanılmaz gibi.Hatta ciddi bir inanılmazlık.Eğer gerçekseler, dünya taihini yeniden yazmak gerekecek.
GERÇEKMİ ŞAKAMI ? |
Gelin o 3 ihtimale bir kez daha bakalım.
SON OLARAK |
1863 yılında amerikalı diplomat ile bir antropoloji uzmanı Peru'da yaptıkları gezi sırasında özel bir arkeolojik eser koleksiyonunu incelerken eski bir insan kafatasına rastlar. Bu kafatasının üzerinde gayet muntazam dikdörtgen şeklinde bir boşluk görülmektedir. ( şekilde "1" ile gösterilen kısım) Buradaki kemik kesilip alınmıştır. Antropoloji uzmanı Squier o kadar etkilenir ki bu kafatasını alıp evine götürmek ister, satın alır ve analiz edilmek üzere Fransa'ya gönderir.Alttaki resim
Bu kafatası Peru'da Kolombiya öncesi döneme aittir. O çağlarda insanlar, kafatasından bazı kemikleri alıp tılsım yapmaktadırlar, bunun kötü ruhları uzak tuttuklarına inandıklarından kemik parçalarını ölülerin kafatasından kesip alırlardı. Fakat gelin görün ki bu kafatası hakkındaki gerçekler, bu olasılığı ortadan kaldırıyor. İncelemelere göre kesip çıkarılan kemiğin bulunduğu bölgede iltihaplanma emarelerine rastlanmış. bu da ameliyatın o insan hayatta iken yapıldığını gösteriyor. Kafatasını gördüğümüz hasta da bu iltihaplanmayı gösteren emareler kafatasına yerleşinceye kadar hayatta kalmış gibi görünüyor.
Avrupa, asya, afrika, kuzey güney amerika ve pasifikte ameliyatlı birçok kafatası ele geçirilmiştir. Bunlardan en eski örnek Stuttgart'da bulunan, M.Ö. 3000 lere ait bir kafatasıdır. Tarih öncesi insanlar, trefinasyon denen tekniği başarıyla gerçekleştirmişler, bütün o sağlıksız ve zor koşullara rağmen birçok kez başarılı olabilmişlerdir, hatta 6 tane ameliyat geçirdiği gözlenen kafataslarına da rastlanmış. Mikrop kapma, ani kanama olasılıklarına rağmen de hayatta kalmayı başarabilmişler...
Ameliyatı yaparken kullandıkları aletler de bir o kadar ilginç. Deniz kabukları ve kemik kullanılarak, kesme testereleme delme işlemlerinden geçen kafanın önce derisi kesilip ameliyata hazırlanan bölgeden geriye doğru sıyrılır. Bazı kafataslarında delinen kafatası kemiğinin incecik bir altın levha ile kapatıldığı gözlenmiş. Bazı kafataslarında da balta izlerine rastlanmış, mesela üstteki fotoğrafta da balta izleri açıkça görülmekte... anestezi olaraksa tam olarak neyin kullanıldığı bilinmiyor ama o çağlarda bazı bitkisel karışımların sedatif ve narkotik olarak kullanıldığı bilinmekte. Bazı kafataslarından elde edilen bilgiye göre, yaraya kaynar reçine veya macun döküldüğü anlaşılmış...
Asya kıtasındaki kafataslarından elde edilen bulgulara göre, buradaki kafatasları sadece delinmekle kalınmamış, sonraki hastalıklara karşı korumak için yakarak koterize edilmiş, bu modern çağlarda da kullanılan bir tekniktir.
Taaa o zamandan bu yana dünyanın heryerinde beyin cerrahisinin çok yaygın ve sık olduğu gözleniyor, ama tam olarak neden yapıldığı bilinmiyor.
Güney denizi insanları Avrupalılar ile karşılaştıktan sonra daha insancıl yöntemlere başvurmuşlar, mesela keski aleti olarak cam parçaları kullanmışlar ve ameliyat yerlerini güzelcee hindistan cezivi ile kapatmışlar. Buradaki yerlilerin ameliyatlarını; inatçı başağrıları, sinir ağrıları ve baş dönmesi tedavisi nedeni ile yaptıkları anlaşılmıştır. Fakat antrolopologlar bunun doğru olmayıp, bunların tamamen kötü ruhları kovmak için yapıldığını öne sürmekte...
Beyin cerrahisinde en gelişmiş bölge Peru idi. En fazla ameliyatlı kafatasına da burada rastlanmıştır. (bknz. yukarıdaki kafatası da Peru'da bulunmuş) Peru'lular ve Inca'lar beyin cerrahisinde yetenekli olup,burada rastlanan kafataslarında iyileşme emarelerine daha çok rastlanmaktadır. Ameliyatlı kafataslarının bir kısmı süt çocuklarında ve ergenlik dönemine erişmiş çocuklarda gözlenmiş. diğer bir kısmı da erişkin erkek iskeletlerine ait, bu kafataslarında birçok kırık ve çatlağa rastlanmış bu da onların savaşçı erkeklere ait olduğunu göstermekte.
İlginç olan nokta, insanların bu korkunç ameliyatı olmayı nasıl kabul ettikleri... Bazı kafataslarından alınan kemikler o kadar minik ki kesinlikle tılsım olarak kullanılamaz, yani antropologların iddia ettiği sav çürüyor. İlkel insanlar her türlü hastalığı kötü ruhların habercisi olarak algılamış ve onu uzaklaştırmak adına , kan alma veya kafatası kemiği alma şeklinde onun akıp gideceğine inanmaktaydı.
Yine de eski çağ insanının bu cesareti takdir edilesi gibi görünüyor. O şartlarda o aletlerle bu derece başarılı olmak ve bunu yapabilmek bile imkansız gibi görünüyor... Yaşamayı başaran insan sayısı da gittikçe artış göstermekte ... Düşünsenize, geçirdiğiniz her ciddi hastalık için kafatasız delinse ne hissederdiniz, şahsen ben asla hastayım demezdim... Büyü ile karışık tıp uygulamaları. Ne şanslıyız ki tıpın biraz daha çekilesi bir döneminde yaşıyoruz ...