DUNYANIN EN ESKİ DESTANI MAHABARATA |
Hindistan'ın ulusal destanı Mahabharata, aslında bir şiirdir ama çok büyük ve karmaşık bir şiir külliyatı olarak düşünülebilir. Sözcük sayısı " Mesnevi " den çok daha ötededir ama büyük olasılıkla tek bir kişi tarafından yazılmamıştır.Sanskritçe yazılmış olan Mahabharata şimdiye kadar yazılan en uzun şiirdir " Stanza " denilen yüz bin kıtadan oluşur yani Ansiklopedi Britannica 'nın tamamı kadardır. Bazılarına göre MÖ3-5. yy aralarında yazılmıştır, bazılarına göre MS.4.yy 'da derlenmiş, bazılarına göre ise çok daha eskilere 19-20.000 yıl evvel yazılmıştır. Hintlilere göre Mahabharata'da olmayan bir şey hiç bir yerde yoktur. Batı dünyası bu inanılmaz dev destanı ancak 18. yy'dan sonra tanımıştır
o da destanın sadece küçük bir bölümü olan 1785'de Londra'da Charles Wilkins çevirisiyle yayınlanan "Bhagavadgita"dır. 19.yy' da doğubilimci Hippolyte Fauche, 200 kişilik bir ekiple tüm destanı Fransızca'ya çevirmeye başladı ama ömrü vefa etmedi. Sonuçta eksiksiz çeviri 20.yy'ın başlarında yine Hintliler tarafından Bombay'da gerçekleştirildi.
10 BİN YILLIK NUKLEER SAVAŞ |
Sanskritçe’de " Maha " büyük ve her şeyin toplamı anlamına gelir; " Bharata " ise komünyel bir isimdir veya bir bilgeliğin tanımıdır. Daha öte metafizik yorumlarda sözcüğün " insan " anlamında olduğu da söylenir; bu bağlamda " insanlığın öyküsü " yazılmıştır.Destanda anlatılan dev savaş öncelikle Klanlar arası bir çatışma gibi görünse de, aslında tüm gezegenin egemenliği yolunda bir kavgadır ama sonunda öyle bir savaş başlar ki, tüm evren yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Savaşta kullanılan silahlar hem dünyasal ( Ok, balta, kılıc, mızrak gibi ) hem de tanrısaldır ( Işınlar, atomik silahlar, uçan araçlar gibi ) Bir bakışa göre, Mahabharata en eski bilim kurgu örneğidir ve zeki canlılar arasındaki bir anlaşmazlığı bir savaşı ve günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların kullanıldığını anlatır. Örneğin bir bölümde içinde destanın kahramanlarından olan Krisnha' nın da bulunduğu Vrishni 'ler Salwa Kralı (Shishupala) adlı kötü bir güçle kuşatırlar. Bunun üzerine zalim Salwa Kralı, her yere gidebildiği Saubha adlı arabasına binerek "yükselir" ve sayısız cesur Vrishni genciyle birlikte Dwaraka kentini harabeye çevirir. Saubha adlı araç daha önceki bölümlerde anlatıldığına göre savaşın yönetildiği bayrak gemisidir ve Salva'nın kentinde bulunmaktadır. Yani oradan kalkıp savaş alanına getirilmiştir.Buna karşın Vrishni savaşcılarının da benzer silahları vardır;
Dwaraka kenti günümüz arkeoloğları tarafından bulunmuştur ve şu an su altındadır
Not: Saubha gökyüzünde uçabilen silahlarla donatılmış bir şehir büyüklüğüne sahip araçtır
RADYOAKTİF ÖLÜMÜN REDEDİLMEZ TARİFİ |
Pradyumna adlı kahraman, özel bir silah kullanır. Bu silah, en yüksekteki tanrıları dahi durdurmaktadır. Bu silah için "savaş alanındaki hiçbir insan onun oklarından kurtulamaz." tanımı yapılır ve Salva, Krisnha'ya doğru düşer.Krisnha, gökte Salva'yı izlemeye başlar; fakat Saubha adlı araç göklere, özgün tanımla adeta yapışmıştır. Krisnha, tüm silahlarını durmaksızın fırlatır; roketler, misiller, mızraklar, çiviler, savaş baltaları, üç yüzlü oklar, alev püskürtücüler vb. Gökte yüzlerce güneş ve ay belirir, yüzlerce yıldız doğar. Ne gece ne de gündüz vardır, zaman anlaşılamaz.
Krisnha' nın Salva 'nın saldırılarını savuşturmak için kullandığı silahların seslerinin anlatımı, aynen günümüzdeki antibalistik roketlere benzemektedir; " Onları savuşturdum, bir hayal gibiydiler. Hızla vuran sütunları yolladığımda, gökler parladı ve parçalara ayrıldılar. gökte büyük gürültüler oldu " ve sonra Saubha'nın görünmez olduğu anlatılır sanki Krisnha hedefi hiç şaşırmayan akıllı bombalar kullanmaktadır. Bu arada atılan bir okun " Roketin " sesiyle savaşçılar ölürler Salva'nın askerleri " Danavalar " acı çığlıklar atarak yerlere düşerler onları güneşe benzer parlaklığı olan okların sesi öldürür. Saubha kaçmak için saldırıya kalkışır, o zaman Krisnha " özel ateş silahı "nı kullanır bu silah güneş şeklinde halesi olan bir disk şeklindedir. Ve disk Saubha'yı ikiye böler " kent " gökten yere düşerken. Salwa Kralı son anda kendini kurtarsada Krisnha ile birebir girdiği mücadelede Krisnha tarafından öldürülür. Bu olay Mahabharata'nın sonudur.
En garip silahlardan birisi Pradyumna'nın kullandığı özel oktur; bu okun öldürücü gücünden hiç kimse tanrılar dahi kaçamaz. Derken savaş alanına birden bir karanlık yayılır,kimse çevreyi göremez ama gece olmamıştır vahşi bir rüzgar başlar, bulutlar kükrer, gökten toz ve çakıl taşları yağar doğa dengesini yitirir, güneş gökte sallanmakta, dünya titremekte, korkunç silahtan yayılan kavurucu sıcaklık, her şeyi yakmaktadır. Filler alevler içinde, çılgın gibi oradan oraya koşuştururken, diğer canlılar buruşarak yere düşmektedir, vahşi ışınlar gökten yağmur gibi yağmaktadır. Ve ateş fırtınasının yanı sıra silahın sesini duyanlar da ölürler. Bütün bunlar sanki nükleer bir patlamanın yanı sıra radyoaktif çöküntünün birebir tarifi gibidirler.
BAŞKA KAYNAKLARA GÖRE |
“Güneşten 10.000 defa daha kuvvetli olan korkunç ateş şehirleri mahvetti. Bu ateş insanların saçlarını ve tırnaklarını döktü. Duvarlarda yalnız gölgeleri kaldı. Kuşların tüyleri beyazlaştı. Bu ateşten kurtulmak için askerler kendilerini nehirlere attılar. Sağ kalanlar yaşayabilmek için eşyalarını nehirde yıkadılar. Bunlar birdenbire değiştiler maymunlaşıp ormanlara çekildiler.
Üçüncü zaman insanlarından maymunlardan başka yaratık kalmadı. Derler ki maymunlar insanlardan türediler o yüzden insanlara çok benzerler.” Hint kutsal kitaplarından biri diğeri olan Mosola Purva’da da bu konu ile ilgili yazılar buluyoruz:“Bu bilinmeyen bir silahtır; Demirden bir şimşek… Ölümün büyük habercisi… VRİŞNİ ve ANDAKA ırklarını bir anda mahvetti. Yanan cesetler tanınmaz hale gelmişlerdi. Birkaç saat içinde yiyecek maddeleri çürüdü zehirlendi. Ve işte KUKRA uçan bir VİMANA’dan üçlü şehir üzerine uzayın kuvvetini içinde taşıyan ölüm taşını attı. On bin güneşe bedel dumanla karışık bir ateş gök yüzüne yükseldi. Vimana gökteydi. Fakat aşağıda üçlü şehirden iz kalmamıştı.”
Gurkha'nın çok hızlı ve güçlü bir Vimana' sı vardır; Vrishni'lerin ve Andhaka'ların üç kentine uçar ve saldırır evrenin tüm güçünü taşımaktadır. Duman ve ateş sütunları fışkırtır, on binlerce güneş parlaklığında ışınlar yayarak yükselir Vimana’nın " Demir şimşek " diye tanımlanan süper bir silahı vardır, her iki aşiretten sayısız insanı ve kentleri küle dönüştürür. Cesetler tanınmayacak kadar yanarlar, ölmeyenlerin şaçları ve tırnakları dökülür, çanaklar, çömlekler kendi kendilerine kırılırlar, yiyecekler zehirlenir. Kaçmaya çalışan savaşçılar ve eşyaları küllerle yıkanmaktadır.
Nedir bu silahlar? Başka hiçbir mitolojide böyle bir tanım yoktur, yıldırımlar, şimşekler vardır ama ötesi yoktur. Bunu anlamak şu anda mümkün değil; umudumuz zamanla öğrenmek. Destan'da anlatılan olaylar gerçek midir ? yani fiziksel midir ? Yoksa metafizikçilerin yaklaşımıyla simgesel midir? 1944 yılında Paris Üniversitesi Hint Uygarlığı Enstitüsü'nden Emil Senart'ın özgün çevirisi olan "La BhagavadGita" böyledir. ( Ruh ve made yayınları 1995 ). Türkçe çevirinin ön sözünde Ergün Arıkdal şöyle der ". .. o halde insan kendiyle, maddenin hakimiyeti ile savaşa hep devam etmektedir. "Galiba her ikisi de doğrudur yani Mahabharata hem çok uzak geçmişte kaybolmuş bir uygarlığı ve belki de yaşanmış en büyük savaşı anlatmakta, hem de dev bir ruhsal öğretiyi içermektedir.
BİLİM VE VİMANALAR |
Asya ve Güney Asya kaynaklı çeşitli metinlerde uçan araçların veya göksel cihazlardan söz edilir. Hint ve Çin halk öykülerinde ve sanatçıların çizimlerinde göklerde seyahat etmek için yapılmış araçlar yer almaktadır. Kaynaklardaki farklılıklar dikkat çekecek kadar büyüktür, anlaşılmaz aygıtlar olduğu gibi, temel uçuş prensiplerine göre yapılmış ahşap araçlar da vardır. Taoist masallar sık sık göklerde uçan ölümsüzleri anlatırlar. Xian adlı bu araçlar yöneten ölümsüzlerin özgün ilahi güçleri vardır. Onlar tüylüydüler, Tao rahipleri onlara ´Tüylü Rahipler-Yu Ke” diyorlardı; “fei tian” yani uçan ölümsüzler Çin mitolojisinin sayısız yerinde raslanır. Uçan araçlar belki de bir tür teknolojik araçlardırlar ama yönetenler acaba insan mıdırlar? İkinci Yüzyıl´da yazılmış, bir şiirde uçan dragonların yönettiği gök arabalarından açıkça söz edilmektedir. Elimizde uçan araçların yapımlarını ve gelişimini anlatan sayısız öykü vardır.
Bunlardan yola çıkarak olası kaynaklara giden ilginç ipuçlarına ulaşabiliriz. İşte bir araştırma sonucu; 11. Yüzyıl´da Brihat Kath Alokasamgraha adlı bir marangozun uçan bir araç yapmaya çalıştığını biliyoruz. Benzer bir öykü Eski Yunan´da vardır; 7. Yüzyıl´dan kalma bir Yunan metninde, mahkumları toplayan ve konuşabilen uçan bir araçtan söz edilir, bu araç mekaniktir ve havada durabilmektedir. Bu bilgileri Clive Hart´ın 1985´de Berkeley Üniversitesi´nde yayınlanan "The Prehistory of Flight" adlı kitabının ´çeşitli batı kaynaklarına göre uçan makinelerin kronolojik listesi´ bölümünde buluyoruz. Uçmakla ilgili bilimsel onaylı en eski kaynaklar oluşturulurken, insan yapısı kanatların gelişimi temel disiplin olarak izlenmiştir ama bu doğru değildir; Vimanalar bir yana antik Çin, Kore ve Hint kaynaklarında insan taşıyan çok daha karmaşık gök araçlarından söz edilmektedir.” – Dr. Benjamin B. Olshin, “Mechanical Mythology: Private Descriptions of Flying Machines as Found in Early Chinese, Korean, Indian, and Other Texts”
Rama İmparatorluğu olarak tanımlanan devletin, Kuzey Hindistan ve Pakistan´daki geçmişi en azından 15.000 yıllıktır. Bu uygarlık çok büyük bir nüfusa sahipti, kültür düzeyi yüksekti, kalıntılarına Pakistan´daki, Kuzey ve Batı Hindistan´ın çöllerinde raslanmaktadır. Rama, “Aydınlanmış Rahip Kral” bu kentleri yönetiyordu. Rama´nın 7 büyük kenti, klasik Hindu metinlerinde “7 Rishi Kenti” olarak geçer, antik Hint metinlerinde uçan araçlara “Vimanalar” denmektedir. Destanlara göre, Vimanalar iki katlıdır, daire biçimindedirler, kubbelerinde bir giriş tüneli vardır yani tam anlamıyla bir uçan daireye benzerler. Rüzgar hızıyla uçarlar ve melodik bir ses çıkarırlar, Vimanalar´ın dört türü vardır, inanılmaz ama bazıları tabak şeklinde, bazıları ise uzun silindir şeklindedirler yani sigar gibidirler… Vedalar, antik Hindu şiirlerdir; bilinen en eski Hindu metinler olarak tanımlanırlar. Vimanalar çeşitli şekil ve boyutlarda iki tür olarak anlatılır; "Ahnihotra-vimana" nın iki motoru veya sistemi vardır, "Elephant-vimana” ise daha gelişmiş bir araçtır. Ayrıca, “Kral balıkçı”, “İbis” adlı ve başka hayvan adlarının da verildiği Vimana türleri de anlatılır. Göründüğü kadarıyla Mahabharata,bize gelişmiş bir uygarlığı ve bir atom savaşını anlatıyor! Kaynaklarda bir izolasyon veya tahrifat yoktur; savaşlarda fantastik silahlar, uçan araçlar kullanılmıştır.Bunlara epik Hint destanlarında çok sık raslanır. Hatta Ay´daki bir savaşta yer alan “vimana-Vailix”den söz edilir.
Mahabarata´nın bir bölümü olan Dronaparva´da ve Ramayana´da özelikle belirtilen küre şeklinde bir Vimana vardır. İnanılmaz bir hıza ulaşmakta ve ardında büyük bir hava akımı bırakmaktadır. Hareketleri günümüzde gözlemlenen UFO gibidir, her yöne gidebilir, yön değiştirmesi ani çok hızlıdır, son hızla giderken aniden durup, yine aynı hızla ters yöne gidebilir. "Samar" adlı başka bir Hint destanında Vimanalar; demir makineler olarak tanımlanırlar ama yumuşaktırlar ve örgü gibi yüzeyleri vardır. Cıva ile şarj olurlar ve arkalarından kükreyen bir alev püskürür. Daha da ilginci "Samaranganasutradhara" adlı antik metinde Vimanalar´ın nasıl yapıldığı anlatılır ama uygulanması için yeterli çözümleme henüz yapılamamıştır;
Cıva ile itici güç sağlanması olasıdır ve denenmektedir, günümüzde Sovyet döneminin bilim adamları tarafından Türkistan´da ve Gobi Çölü´nde kozmik yön-bulucu araçların keşfedildiği söylenmiştir. Küresel olan bu araçlar, cam ve porselenden yapılmıştır, konik uçlarının içinde bir damla cıvanın bulunduğu belirlenmiştir.” – D. Hatcher Childress, VİMANA Aircrat Of Ancient İndia And Atlantis ve The Anti-Gravity Handbook
UFOLAR VE VİMANALAR |
Hindistan´ın Vedik edebiyatında Vimana olarak tanımlanan uçan araçlarla ilgili tanımlamalar vardır. Bunlar ikiye ayrılırlar;
1)İnsan yapısı olan ve kuş benzeri kanatlarla uçan araçlar (Planor-jet-Helikopter)
Bu gruba giren araçlar orta çağ tarzında, Sanskrit dünyanın mimarisine uygun otomatif askeri kuşatma araçları ve diğer mekanik aygıtlarla eş düzeydedirler.
2) Alışılmadık şekilleri olan ve insanlar tarafından yapılmamış olan araçlar. (Küre-Disk-Çubuk)
Bu araçlar ise, Rig Veda, Mahabharata, Ramayana ve Purana´larda tanımlanan UFO´ları anımsatan araçlardırlar.
Birkaç on yıl evvel batılılar tarafından Güney Hindistan´daki bir tapınakta bulunan antik Sanskrit metinlere göre, Vimanalar uçan tüm araçların en üst noktasıydılar."İtalyan bilimci Dr. Roberto Pinotti 12 Ekim 1988'de Bangalore'da yapılan Dünya Uzay Konferansı'nda yaptığı konuşmada Hindu antik metinlerinde "Tanrılarla-Uzaylılar" insanlar arasında yapılan bir savaşın anlatıldığını belirtti. Piontti metinlerde bir destan olarak bakılmasını istiyor ve göklerde pilotların kullandığı silahlı uçan araçlarla yapılmış bir savaşın açıkça anlatıldığına dikkat çekiyordu. Kullanılan silahlar, savunma ve saldırı amaçlıydılar; yedi ayrı mercek ve ayna sistemlerini içermekteydiler.Örneğin pilotları " kötü ışınlar "dan koruyan " Pinjula Mirror " bir " Görsel ayna " idi; Marika adlı silah düşman araçlarını vuruyordu.Sonuçta Dr.Pinotti bu antik silahların bugün kullandığımız Laser teknolojisinden çok farklı olmadıklarını iddia ediyor ve;" Araçlarda Somaka, Soundalike and Mourthwika" adları verilen özel ısı emici metaller kullanılmış olmalı " diyordu. Pinotti'ye göre, tanımlanan itici güç prensibi elektriksel ve kimyasal olmalıydı ama güneş enerjisinin kullanımı da çok ileri düzeydeydi. Diğer bilimciler Pinotti'nin kuramını daha da ileri götürerek, araçların bir tür" civa iyonlu itici güç " sistemi ile çalıştığını varsaydılar."Pinotti Vimana'ların binlerce yıl önce var olduklarını belirtirken modern UFO 'lara olan benzerliğe de dikkat çekiyordu ama Hindistan'da unutulmuş bir uygarlık vardı.Bu araştırmanın ve tartışmanın ışığında Hindu kökenli Sanskritçe metinler daha iyi gözden geçirilmeli ve tanımlanan Vimana modelleri daha bilimsel bir incelemeye tabi tutulmalıdır. Nick Humphries "UFO GUİDE "
"Hindistan, Mysore'da bulunan uluslararası Sanskrit Araştırma Akademisi'nin direktörü olan G.R Joyser,25 Eylül 1952'de yaptığı bir açıklamada, 7.000 yılık yazmalarda çeşitli tiplerde uçan araçların yapımlarının anlatıldığını söylemişti. Bu özel yazmada üç tip vimana vardı; "Rumka,Sundara ve Shakuna "; yaklaşık 500 stanzada (dörtlük ) karışık detaylar veriliyor, metallerin seçimi ve hazırlanması anlatılıyordu. Ayrıca yazmada, çeşitli Vimana türlerinin parçaları tanımlanıyordu.Yazma 8 bölümdü ve bir hava aracının yapımı planlarının yanı sıra su altında da gidebilen veya bir duba gibi su yüzünde durabilen Vimana planlarını da içeriyordu, bazı stanzalarda ise pilotların nitelikleri ve eğitimileri anlatılıyordu Brad Steiger " Worlds Before Our Own "
Vedik Evren Maya´nın ürünü veya bir hayaldir ya da evrensel bir sanal gerçeklik olarak düşünülebilir. Ana bilgisayarın görevi, “pradhana” adlı geleneksel enerjiyi sağlamaktır. Bu enerji Maha-Vişnu olarak bilinen ve sürekli genişleyip yayılan İlahi Güç tarafından harekete geçirilir yani Maha-Vişnu bir evrensel programcıdır. Aktif pradhana, enerjinin özel bir formu olarak oluşur ve kaba maddeye dönüştürülür. Şiva´nın eşi Uma (aynı zamanda Maya Devi olarak da bilinir), sanal enerjinin tanrıçası veya “yükleyici”sidir. Uma, Ana Tanrıça olarak da bilinir, kocası Şiva ise Hayallerin ve Teknoloji´nin Efendisi´dir, Şiva ile Mahabharata´da adı geçen Salva arasında doğal bir ilişki vardır, bu ilişkinin kökeninde Salva´nın bir Vimana´ya sahip olma gayreti ve Maya Danava´ya sahip olma arzusu vardır. O zaman, Hayallerin Efendisi olacak ve enerjiyi o üretecektir.” – Richard L. Thompson, “Alien Identities”
MAHABARATHA VE VİMANALAR |
"Puspaku adlı araç güneşe benziyordu ve kardeşime aitti, onu Ravan'dan almıştı, uçuyordu ve mükemmeldi, istenilen her yere gidiyordu, Lanka kentinin göklerinde uçarken parlak bir buluta benziyordu" Ramayana Destanı
"Salva' nın aracı çok gizemliydi, gökte bazen görünüyor bazen de kayboluyordu. Yani görünmeme yeteneği vardı; Yadu Hanedanı'nın savaşçıları bu garip aracı bir türlü tam olarak algılayamadılar; bazen yerde bazen gökte beliriyor sonra birden bir tepeye veya bir ırmağın kıyısına konmuş olarak ortaya çıkıyordu. Bu uçan harikulade araç, gökte bir ateş fırıldağı gibi dönüyor ve bir an bile yerinde durmuyordu" Bhaktivedanta, Swami Prabhupada, Krsna
"Kralım; uçan araç mükemmeldi, Şeytan Maya tarafından yapılmış ve bir savaş için gereken tüm silahlarla donatılmıştı.Hayal edilmesi ve anlatılması imkansız bir araçtı; görünmezlik özelliğine sahipti. Oturulan yerde koruyucu bir şemsiye ve serinletici bir güç vardı. Mihrace Bai' nin çevresinde kaptanları ve kumandanları bulunuyordu; geceleyin gökte yükselen bir ay gibi görünüyor, her yönü aydınlatıyordu". Swami Prabhupada, Bhaktivedanta, Srimad Bhagavatam
"Pushpaka bir gök arabasıydı, insanları Ayodhya kentine taşıyordu.Gök bu harika uçan araçlarla doluydu, gece karanlığında yaydıkları sarımtırak göz kamaştırıcı ışık göğü aydınlatıyordu." Mahavira of Bhavabhuti ( 8.yy dan kalma bir jain yazısı)
" Vata' nın arabası ne görkemli; gök gürültüsü gibi ses çıkarıyor, göklere dokunuyor; parlak bir ışığı var; kırmız göz kamaştırıcı ve alev gibi ; bir girdap gibi dönerken, dünyanın tozunu kaldırıyor" Rigveda ( Vata bir Aryan rüzgar tanrısı)
"Bir zamanlar Kral Citaketu , kendisine Tanrı Vişnu tarafından verilen parlak ve ihtişamlı bir uçan araçla dış uzaya yolculuk yapar ve Tanrı Şiva' yı görür...Oklar ışınlar "Şiva tarafından yollanır. Işınlar güneş benzeri bir küreden fışkırır ve içinde yaşanan üç gök aracını kaplar ve o araçlar bir daha görünmezler". Srimad Bhagavatam VI, Canto, Bölüm 3
MAHABARATADAN İNANILMAZ ÖYKÜLEER |
Hint mitolojisinde incelemeye değer pek çok şaşırtıcı efsane olduğu bir gerçek. Hatta bu efsaneler, ortaya çıkışlarından yüzyıllar sonra bile biz modern insanların ilgisini çekmeye devam ediyor. O çağın insanlarına fantastik ve mistik gelen bu anlatılar, günümüz araştırmacıları için birer bilimkurgu unsurundan farksız. Zaman yolculukları, klonlanma, kitle imha silahları, uzay gemileri, embriyo transferi, beyin nakilleri… Hint mitolojisinde bilimkurgu adına aradığınız ne varsa ziyadesiyle mevcut.
Peki ama asırlar önceden kalma bu metinlerin sırrı ne? Ya da gerçekten bir sırları var mı? Belki de tüm bu anlamsız mistik sanrıları, gelişen teknolojimize uyarlayarak biz anlamlı hale getiriyoruzdur. Şunu aklınızdan çıkarmayın: Mitolojik hikayelerin zaman zaman bilimkurgusal çağrışımlar yapması yadırganacak bir şey değildir. Öyle ya, özünde ölümsüzlük arayışını anlatan Gılgamış Destanı bile bir açıdan bilimkurgusal sayılamaz mı? Ancak gerçek ne olursa olsun, iş Hint mitolojisine gelince her şey mümkün gibi görünüyor.
Mahabharata‘da geçen kesin rivayetler, her türlü mantıklı açıklamaya meydan okuyan cinsten. Uçan taşıtlar (Vimanas), Arjuna’nın seyahati, Nivata Kavachas’la olan savaş, Solwa’nın Saewa adlı uçan bir şehirle Dwaraka’ya saldırması, Siva tarafından tek mermi kullanılarak yok edilen üç yerleşim yeri, Asuraların Dünya etrafında dönen uzay şehirleri ve daha birçoğu…
NUKLEER SİLAHLAR |
Mahabharata’dan alınan birkaç rivayet, tarihçilerin aklını ziyadesiyle meşgul etmeye yetmiştir. Bunun sebebi Mahabharata’da nükleer silahların kullanıldığına dair belirtilerin olmasıdır. Tarihçilerin içine düşen bu şüphe ateşi, Hindistan’daki bazı kazılarda yeşil camın ve birçok radyoaktif numunenin keşfedilmesiyle daha da körüklenmiştir. Yeşil camın, nükleer patlamalar gibi çok yüksek sıcaklıklarda meydana gelemektedir Mahabharata savaşında 18 günde 1.6 milyon kişinin öldüğü rivayet edilir. Böylesine bir toplu yıkımın kitle imha silahlarıyla bağlantılı olduğunu iddia edenlerin çıkması çok da şaşırtıcı değildir. Rivayetin gerçekliğiyle ilgili olarak modern arkeolojik incelemeler sürmektedir. Ancak eğer rivayetler doğruysa ve gerçekten böylesi bir toplu yıkım yaşandıysa, bunun Nagasaki’de yaşananlarla eşdeğerde olduğu söylenebilir.Kısacası atomik bir patlamanın tüm etkileri ve özellikle de insanları öldüren radyoaktif etki Mahabharata´da çok belirgindir; Mohenjo-Daro´daki Rishi kentini kazan arkeologlar, caddelerde yatan iskeletler buldular, bazılarının yumrukları sıkılıydı sanki bir anda ölmüşlerdi,Bulunan bir çok iskelet ise sanki üzerlerine birisi basmışcasına yamyası olmuşlardı!!
<
Hindistan daki Mohenjo-Dro kenti
en azından bir kıyametin yaşandığı kesindi. Ve iskeletlerde tesbit edilen radyoaktivite, en azından Hiroshima ve Nagasaki düzeyindeydi. Daha ötede Mohenjo-Daro, ızgara biçiminde planlanmış mükemmel bir kenttir; su sistemi bugün Hindistan ve Pakistan´da kullanılan düzeydedir.
Antik kentin caddelerinde kalıntı olarak siyah cam kümeler bulunmuştur. Bunların Kil Çömlekler olduğu sanılmaktadır ve bulunan kil çömleklerin çok yüksek ısıyla eritildiği keşfedilmiştir.Soldaki resim Mohenjo-Daro caddelerinde bulunan erimiş kil çömleklere aittir.Sağdaki ise hiroşimada atom bombasının atılmasından sonra bulunmuş bir kil çömleğe aittir
KLONLAMA VE EMRİYO TRANSFERİ |
Nimi, Srimad Bhagavatam’da hayatını kaybettiğinde ölü bedeninden bir bebek yaratılmıştı. Bebek, klonlanan babasından uzak olduğu için Janaka olarak adlandırıldı ve cinsiyetsiz olduğu için de bu duruma Videha denildi. Mithila ismi verilen bu bebeğin, krallığı da aynı adla anılmaktadır. Başka bir bölümde ise, Sita ve Roma’nın oğlu Lava kaybolduğunda Valmiki’nin klonlamaya benzer bir şekilde çimden “Kusha” ürettiği yazmaktadır.
Mahabharata zamanında yaşandığı rivayet edilen tüm bu olaylar, akla ister istemez klonlama ve ebriyo transferi gibi teknolojileri getirmektedir. Hatta B.G. Matapurka gibi kimi araştırmacılar, Kauravalar’dan teknoloji ile yaratılmış bir şey gibi bahsedildiğinin altını çiziyorlar. Mahabharata’daki tanıma göre Kauravalar, tekli embriyonun 100 parçaya bölünmesiyle ve her bir parçanın ayrı bir kapta büyütülmesiyle yaratılmışlardır. Başka bir deyişle bu durumu bir çeşit tüp bebek uygulaması ya da embriyo bölünmesi gibi yorumlamak da mümkün.
Emriyo transferi günümüzde tüp bebek (In Vitro Ferzilizasyon) veya Zigot Inrtafallapian Transfer (ZIFT) şeklinde gerçekleştirilir. Her iki süreçte de embriyo rahim dışında geliştirilip daha sonra rahim içerisine yerleştirilir.
Devaki’nin 6 fetüsü Kansa tarafından öldürüldükten sonra 7. gebeliğinde fetüsün transferini Vishnu üstlendi. Vishnu, Yogamaya’ya fetüsü Devaki’nin rahminden alıp Vasudeva’nın o sırada Gokul’da Nanda’nın evinde yaşayan ikinci karısı Rohini’nin rahmine yerleştirmesini emretti. --Mahabharata
ORGAN NAKLİ |
Hinduizm’in en tanınmış tanrılarından biri Ganeşa, dört kollu ve fil başlı olarak tasvir edilişiyle bilimkurguda organ naklinin örneklerinden sayılır. Fil kafasına sahip oluşuyla ilgili hikayelerden birine göre Şiva ile eşi Pârvatî’nin çocuğu olan Ganesha (Ganeşa), bir fil mabuttur. Efsaneye göre Şiva’nın karısı, çocuğu olmadığı için kendisine oyuncak bir bebek yapar ve onunla gerçek bir çocuk gibi ilgilenir. Duruma üzülen Vişnu da bebeğin içine girip ona hayat verir.
Birgün kötü bir gözün bebeğe bakmasıyla bebeğin başı kopar ve bunun üzerine Şiva, çocuk için bir baş bulacağına dair karısına söz verir. O sırada bir savaşçı, fil seklindeki başlla içeri girer ve Şiva, onu çocuğun başı yapar.
TELEVİZYON YAYINI |
Dhritarashtra, savaş alanında olup bitenleri görmek istiyordu ama kördü. Krişna, Sanjay’a Dibya Drishti bahşetti, böylece Sanjay Kurukshetra’nın canlı yayınını izleyip Dhritarashtra’ya anlatabilecekti. Dibya Drishti, günümüzün televizyon yayınına karşılık gelmektedir. Sesli veya telepatik komut sistemine sahip, kablosuz bağlantılı bir merkezi bilgisayar sistemi düşünün.
Cennetteki kameralar, günümüzdeki uydular gibi Dhritarashtra’nın merak ettiği noktaya yöneltilebilecekti. İşte Dibya Drishti, sistem yöneticisi Krişna’nın yetkisinde, uyduya kablosuz bağlı, kameraları bulunduğunuz yerden kontrol edebileceğiniz bir televizyon sistemi gibiydi. Sanjay, bir nevi uzak görüş yeteneği elde etmişti. Bu günümüzde televizyon sahibi olmaya benzer ama fazlası var: Krala tüm ülkenin topografisi hakkında detaylı bilgi verebilmesi için tarih ve coğrafya bilgisiyle de donatılmıştı. Böylece Kral, Kurukshetra hakkında hiçbir detayı kaçırmayacaktı.
UÇAN ARAÇLAR |
Hint topraklarının tarihine ve antik bilimine baktığımızda Vimanalarla karşılaşırız. Maharishi Bharadhwaja’nın Vaimanika Şatosu, mevcut teknolojimizden çok daha ileri bir teknolojinin ürünü olan uçakları temsil ediyor. Dranopova’ya göre, Vimana küre şeklindedir ve cıvayla üretilen güçlü bir rüzgar üzerinde çok yüksek hızlara ulaşabilir. Vana Parva’nın 43. bölümünde Arjuna’nın Vimanaların bulunduğu Indra Amaravati’ye gelişinden bahsedilir.
BEYİN CERRAHLARI |
Son olarak efsaneleri kenara bırakıp gerçek bir bilimsel uygulamadan bahsedelim. Hindistan’da yapılan kazı çalışmalarında elde edilen 4300 yıllık kafatası, bilinen en eski başarılı insan beyni ameliyatını ortaya çıkardı. Aynı zamanda bilinen ilk trefinasyon (kafatasında delik açılması) örneği olarak da kayıtlara geçen bu bulgu, Archaeological Survey of India’nın bilim insanları tarafından elde edildi.
İNDUS UYGARLIĞI |
İndus uygarlığı dünyanın en eski ve en büyük uygarlığı kabul edilmektedir; Güney Asya´nın en uzun nehri olan İndus Irmağı çevresinde MÖ 3000-2500 arasında varolduğu belirlenmiştir ama bu tarih sadece uygarlığın varolduğu bir dönemin göstergesidir, İndus uygarlığının başlangıc dönemi bilinmemektedir. Yaklaşık 100 kent, kasaba ve köy kalıntısı bulunmuştur, kentlerin planlaması olağanüstüdür, hatta günümüz kent planlamacılığından daha düzgün olduğu söylenebilir. Ana binalar kentin ortasında bulunmakta, kanalizasyon sistemleri, büyük hamamlar ve su depoları en küçük köyde dahi görülmektedir.
Kent merkezlerinden eş sayıda düzenli bir dağılımla yayılan evler ve cadde kenarlarındaki dükkanlar, blok taşlarla döşeli çok düzgün caddelerle eşit olarak bölünmüştür. Tüm İndus kentlerindeki evlerin yapımında kullanılan tuğlaların eşit olarak üretilmiş olması bir diğer inanılması güç inşaat kültürünün göstergesidir. Harappa ve Mohenjo-Daro uygarlığın bilinen ana kentleridirler; Mohenjo-daro ırmağın batı kıyısında, Harappa ise Mohenjo-Daro´nun 640 km. kuzeydoğusundadır. Daha doğuda ise bir diğer önemli kent olan Kalibangan vardır. Ve tüm bölgede yüzün üstünde, ticaret merkezi, küçük limanlar ve balıkçı köyleri yer alır. Tüm yerleşim merkezlerinde aynı standart planın uygulanmış olduğunu görmek bir diğer şaşırtıcı olaydır; araştırmalar sonucunda İndus insanlarının pirinç, buğday ve yulaf ektikleri ve kümes hayvanları, buffalo, domuz, at, deve, fil kambur öküz ve köpek yetiştirdikleri belirlenmiştir. Bulunan resimli plakalarda, ayrıca gergedan, boğa, fil ve bilinmeyen üç başlı bir hayvan figürleri dikkat çeker, bu buluntuların üzerlerinde görülen diğer simgelerin anlamları şu ana kadar çözülememiştir. Ana tanrı büyük olasılıkla tüm vahşi hayvanların tanrısı olan Şiva (Pasupati)´dir. Araştırmalar, İndus inançlarının erken-Hinduizm şeklinde olduğunu göstermektedir.
Bu büyük uygarlığın MÖ 2. Yüzyıl´da çöktüğü sanılmaktadır ama nedenler belirsizdir; büyük savaşların olduğunu, doğal afetlerin yaşandığını gösteren bazı ipuçları bulunmuşsa da yeterli değildir ama en ilginci bölgede ve hatta Kuzey Hindistan´ın İndus dışındaki bazı başka yerlerinde kent kalıntılarının çok yüksek bir ısı altında erimiş gibi göründüğüdür. Fotoğraflarda gördüğünüz insan iskeletlerinin durumu (biri kadın, diğeri erkek), ölümün çok ani geldiğini kanıtlamaktadır; kadın elindeki eşyayı dahi hala tutmaktadır. Acaba binlerce yıl evvel ne olmuştu? Bu cevap şu anda yok, belki gelecekte öğreneceğiz…
Bu bölgedeki radyasyon o kadar yoğundur ki, olması hala tehlikelidir. Rajsthan'daki (Hindistan) ağır radyoaktif kül katmanı 7,8 km'yi kapsamaktadır2 Jodhpur'dan 16 km uzaklıkta. Bilim adamları uzun zamandır bölgeyi araştırıyorlar.
Bölgede ciddi anatomik anomalileri olan çocuklar ve tıbbi zorluklar yakın zamanda doğmuştur. Çok sayıda insan çeşitli kanser türlerinden muzdaripti. Ölçülen radyasyon seviyesi o kadar yüksekti ki Hindistan Hükümeti bölgeden insanları bildirdi ve ona erişimi engelledi. Bilim adamları, antik kentin geçmişte nükleer saldırıya maruz kaldığı sonucuna varmışlardır. 8000'ten 12000 uçuşlarına bir süre önce olduğunu söylüyorlar. Patlama sırasında, çoğu bina tahrip edildi ve muhtemelen yarım milyondan fazla insan bir anda öldü. Bir bilim insanı, kullanılan nükleer bombanın, Japonya'daki 1945'te kullanılanla kıyaslandığında oldukça büyük olduğunu buldu.Ram'ın imparatorluğunun (bugünkü Hindistan) bir nükleer savaştan mahvolduğuna dair kanıtlar var. Indus Vadisi, bugün Jodhpur'ın batısında bulunan radyoaktif külün bulunduğu Thar Çölü'dür.