PUMAPUNKU

16°33'20.86"G 68°40'24.98"B

Puma Pumku, Bolivya’ daki dağların yüksek tepelerine yapılmış olan antik şehir Tiwanaku ‘nun 1,5 km uzağında yer alan büyük bir tapınak kompleksinin ismi ve Tiahuanacu olarak bilinen daha büyük bir arkeolojik alanın bir parçasıdır.Titicaca Gölü’nün hemen güneydoğusunda yer alır.

Tapınağın menşei gizemli, ancak arazide bulunan organik maddenin karbon tarihlendirmesine dayanılarak arkeologlar, kompleksin İnka İmparatorluğu’ndan önce en önemli uygarlıklardan biri olan Tiwanaku imparatorluğu tarafından 300 ve 1000 yılları arasında geliştiğini düşünüyorlar.

Bu alan İnka’lar tarafından yerleşim için kullanılmış olsa da, kanıtlar buranın çok daha eskilerde gelişmiş bir uygarlığın usta zanaatçıları tarafından yapıldığını göstermektedir.Puma Pumku bugün bir harabe görünümündedir ancak, taşlarının çok ilginç özellikleri vardır. Bir çoğu yerinden oynatılamayacak kadar ağırdır. Ancak Baalbek taşlarından ayrı bir formattadır.Puma Pumku’ daki bu büyük incelikle işlenmiş taşlar, teknolojik alanda ilerlemiş bir topluluğa işaret ediyor.



Puma punku ile ilgili en ilginç şey taş işidir. Puma punku, başlangıçta birkaç ton ağırlığında megalitik bloklarla çevrili, teraslanmış bir toprak höyüktü. Kırmızı kumtaşı ve andezit taşlar harç kullanılmadan birbirlerine tam uyacakları ve birbirlerine kilitlenecekleri kesin bir şekilde kesilmiştir.Bu taş bloklarda sergilenen hassalık ve incelik şaşırtıcıdır.Kayalar arasında tıraş bıçağı kayacak kadar dahi boşluk bulunmamaktadır, Taşlarım muazzam büyüklükleri nedeniyle Puma Punkunun yapımında uygulanan yöntem tapınağın keşfinden bu yana başka bir ilgi konusu olmuştur. Kimyasal analiz, kırmızı kumtaşı bloklarının yaklaşık 10 kilometre uzaklıktaki Titicaca Gölü yakınlarındaki bir taş ocağından dik bir eğimle taşınmış olduğunu ortaya koyuyor. Taş kaplama ve oymalar için kullanılan daha küçük andezit bloklar, Titicaca Gölü’nden yaklaşık 90 kilometre uzaklıktaki Copacabana Yarımadası’ndaki ocaklardan getirilmiştir.


Uzun, ince oyuklar ve özenle yapılmış matkap delikleri inanılmaz örnekler sunmaktadır. Diğer taşlar, metal menteşelerle birbirine tutturulmuşluğun izlerini taşımaktadır. Çok sert bir taş olan Andesit örneği. Bu taşlar bilinmeyen bir topluluk tarafından kusursuzca işlenmiştir. Bazılarına göre belki de bu topluluk “lazer” kullandı.Puma Pumku hakkında araştırmalar yapmış olan NASA uzay yolculuğu teknisyenlerinden Maurice Chatelain “ Uzaydan Gelen” adlı kitabında şöyle diyor ;“ Çok eski atalarımız statik elektriği, elektriksel akımı, aküleri, yüksek akım üzerinde marangozluğu biliyorlardı. Onlar 1753 derecede eriyen platini ve ancak 19. yüzyılda keşfedilen aliminyumu kullanmışlardır.”

Puma Punku'daki piramit kalıntısını meydana getiren taşların büyüklüğü, görenleri şaşkınlığa düşürmektedir. Piramitin en alt basamaklarını oluşturan bloklardan biri 60x50 metre genişliğinde ve yaklaşık 447 ton ağırlığındadır. Kullanılan diğer taşların da ağırlıkları 100-200 ton arasında değişmektedir. Bu dev taşların, evrimcilerin öne sürdüğü gibi, kütükler üzerinde kalın iplerle çekilerek taşındığı iddia etmek mantıklı bir yorum değildir.

Evrimci arkeolojinin Puma Punku'daki açıklayamadığı bulgulardan biri de, pek çok blok taşın birleşme noktasında bulunan izlerdir. Bu izler, metal mengene izini andırmaktadır. Uzun bir süre, T şeklindeki bu izlerin sıcak kalıpların taş blokların üzerine konularak yapıldığı düşünülmüştür. Ancak daha sonra elektron mikroskobuyla yapılan incelemeler, erimiş metal izlerini ortaya çıkarmıştır.

Tek parça halindeki mono bloklar metal kancalarla birleştirilmiştir.Tapınağın geri kalan bu büyük taşları birbiri üstüne montaj ile bağlı olduğunu bloklar ile iç içe inşa edilmiştir Bu mühendislik tekniğine iç içe denmektedir.Yapısal tasarım günümüz teknolojisi ile değerlendirildiğinde mükemmel olarak değerlendirilir.

 

 

Spektrografik incelemeler ise bu izlerin, % 2.05 arsenik, % 95.15 bakır, % 0.26 demir, % 0.84 silikon ve % 1.70 nikel alaşımından oluşan bir malzemenin izleri olduğunu göstermiştir. Tüm bunlar, geçmiş toplumların inşaatlarında gelişmiş araç gereçler kullandıklarının delilidir. (Graham Hancock, Heaven's Mirror, Three River Press, New York, 1998, s. 304)
Puma Pumku’ nun varlığı klasik bilimle çatışmaktadır. Eski çağların taş ustaları eserlerini öylesine sebepsiz yapmamışlardır. Anlamak için çok daha fazla çalışmamız gerekiyor.

PUMAPUNKU İLE İLGİLİ

Puma Punku, gezegen üzerindeki en ilgi çekici antik yer olması bakımından şekillendirilmiş ve konumlandığı bakım açısından benzersizdir.

Taşlara dikkatlice bakarsanız, sanki makine aletlerini hatta lazerleri kullanıyormuş gibi karmaşık taş işçiliğini görebilirsiniz. Modern teknolojiyi kullanan eski uygarlıkların kanıtı olabilir mi?

Puma Punku’da mükemmel dik açılı inanılmaz taşlar bulacaksınız, cam gibi neredeyse pürüzsüz, bu Puma Punku’yu eşsiz kılıyor. Bu taş işçiliği dünyada sadece birkaç yerinde sergiliyor.

Arkeologlara göre, bu devasa taşlar 60 kilometrelik mesafedeki taş ocaklarında kesilerek buraya taşındı

Puma Punku, doğal ağaç çizgisinin üzerinde bulunduğu anlamına gelen 12.800 fit yükseklikte bulunur; bu, o bölgede ağaçların büyümediği anlamına gelir; bu, ağaç silindirleri kullanmak için ağaç kesilmediği anlamına gelir,

Tiahuanaco, Puma Punku’nun yaklaşık çeyrek mil kuzeydoğusundaki Puma Punku’nun yakınında bulunuyor. Bilim adamları, Tiahuanaco’nun bir zamanlar 40.000’den fazla nüfusa sahip bir uygarlık merkezi olduğuna inanıyorlar.Tiahuanaco, muhtemelen birçok insanın bilmediği en büyük Kızılderili medeniyeti.

Tiahuanaco, insanoğlunun tüm ırklarını, hatta kafatası uzatan, türbanlı, geniş burnu olan, ince burnu olan, kalın dudakları olan, ince dudakları olan ve bazı heykellerin görüntüsünü özellikle olağandışı ve aksine söylüyor.

Tiahuanaco ya da Puma Punku’da keşfedilen en önemli arkeolojik eserlerden biri ünlü Fuente Magna Bowl’dur.Seramik kase üzerinde Sümer çivi yazısı ve Proto-Sümerli hiyeroglif yazılmıştır.

Puma Punku’da bulunan bu taşlar dünyadaki megalit yapıların en büyüğü arasındadır ve aralarında 100 tonu aşan taşlar bulunmaktadır

Bunlar tartışmasız Dünyanın en eski ve en şaşkınlık veren kalıntılarıdır. Dünyanın Büyük Piramit gibi harikalarından biri olarak tanımlanamayacaklarını hayal etmek güçtür. Kendi başına muhteşem olan Büyük Piramit, yine de Güney Amerika’daki Tiahuanaco’daki Puma Punku kalıntısı ile karşılaştırıldığında soluyor.

Puma Punku kalıntıları, Tiahuanaco antik kentindeki dört yapıdan biridir. Diğer üç yapı Akapana Piramidi, Kalasasaya Platformu ve Yeraltı Tapınağı’dır.

Günümüz teknolojisi ve bilgisi bile olsa, bu yapılar mantığa meydan okuyor ve kendileri içinde yatan sırları çözmeye çalışanların kafasını karıştırıyor. Puma Punku kalıntılarının en büyüleyici ve en kafa karıştırıcı olduğu söyleniyor. Puma Punku’daki taşlardan herhangi birinin, en azından farkında olduğumuz taşlarla kesme teknikleri kullanılarak kesilmesi ihtimali çok düşük. Puma Punku’daki taşlar granit ve diyoritten oluşuyor ve bu iki parçadan daha sert olan tek taş elmas. Burayı inşa eden insanlar taş kesme teknikleri kullanarak bu taşları kesmiş olsaydı elmas araçlarını kullanmaları gerekirdi. Bu taşların kesilmesi gerçekten zor, aynı zamanda son derece ağır. Bu taş kalıntılardan biri yaklaşık 800 ton ağırlığında! Bunlar büyük taşlar ve çok ağırlar. En yakın taş ocağı, ören yerinden en az 10 mil uzakta Halihazırda sahip olduğumuz teknolojiyle, bu kalıntıların yerinden taşımak bile oldukça zor.  Bu eski insanlar astronomi, coğrafya ve matematiğin bilinciyle çok sofistike olmalıydı. Ancak, bu eserin herhangi bir kaydı yok. Puma Punku gibi bir yer inşa etmek için önemli planlama yapılmış olmalıydı, ancak herhangi bir kayıt yok.

Bütün bunları kimin yaptığını ya da nasıl yapabileceklerini kesinlikle bilmiyoruz. Birkaç öneri var, ama tahmin edebileceğiniz gibi, çoğunlukla çokça eleştiriliyorlar. İnsanlığın adına müdahale eden bir takım eski yabancıların olması gerektiği konusunda bir öneri getirildi ve atalarımız bunlardan her şeyi nasıl yapacaklarını öğrendi.   Bunlar hayal gücünün uzantısı olabilir, ancak Puma Punku gibi yerler, bir şekilde inşa edilmişti ve eğer bugün Puma Punku gibi bir yer kurmak çok zorsa bu eski insanlar nasıl başarmışlardı?

 

DANİKEN'İN GÖRÜŞLERİ

Akla durgunluk veren bir yer Puma Punku; burası kullanılan teknik açısından çok daha etkileyici. Bugünkü Bolivya’da Titica Gölü’nün yakınlarında 4000 m. yükseklikte. Bu kadar yüksekliğe çıkmayı göze alan birkaç turist de Puma Punku’dan net bir şey göremezler çünkü onları daha çok yakınında bulunan ve güneş kapısıyla ünlü Tiahuanaco’ya götürürler. Bu güneş kapısı 3 m. yükseklikte ve 4 m. genişliktedir, ilginç yanı tek bir monolitik bloktan oluşmuş olmasıdır. 48 garip figür ortada bulunan bir tanrının iki tarafını süsler. Şimdi hayatta olmayan Prof. Schindler-Bellamy, burada yıllarca çalıştı, bu figürlerde bir Dünya ve Ay Takvimi ortaya çıkardı; bu takvim inanılır gibi değil, 20.000 yıllık bir zaman çevrimini kapsıyordu. Başkaları da bu figürlerde yanlış anlaşılmış bir teknolojinin şematik betimlemelerini gördüler

Benim Tiahuanaco’ya ilk gidişim 30 yıl önce oldu. O günlerde tek tek monolitler ağaçsız arazide orada burada durmaktaydı; düzenli kazılar da tek tük hem de uzun aralarla yapılıyordu. Bu işlere ayrılacak para da pek yoktu; şimdiye kadar da durumda hiçbir değişiklik olmuş değildir. Monolitlerin yan taraflarında oluğu andırır derin çizgiler vardı, yukardan aşağı doğru inmekteydiler. Bir amaca hizmet etmiş olmaları gerekirdi. Bu arada restore etme çabaları oldu ve monolitler de bu çabanın kurbanı oldular. Monolitlerin aralarına koca bir duvar diktiler, üzerindeki oluğumsu yarıklar kayboldu.

Tiahuanaco’nun güneybatı tarafında bir başka dünyanın panoraması gözler önüne serilir; burası Puma Punku’dur. İnsan burada hayretler içinde kalmayı yeniden öğrenebilir, gezegenimizde hala açıklanmamış bilmeceler var. Puma Punku’ya giderken yolda karşımıza diyorit taşından bir blok çıkar. Üzerine pervazlar ve bölmeler oyulmuştur. Bu oyukların neye yaradığını kestiremiyoruz.

 

 

 

Uzman kişilerimiz ise yine klişeleşmiş açıklamalar yaparak taşın kurban taşı, bölmelerin de akacak kanın toplanma yerleri olduğunu söylemekten başka bir laf edemiyorlar.Nerede oluklu ve oyuklu bir taş görseler, akıllarına kurbandan başka bir şey gelmiyor. Kan ve acıyla kaplı karamsar bir dünya bu! Puma Punku, öteden beri hep büyük bir soru işareti olmuştur. 1651’de o zamanlar Pa Laz Piskoposu olan Antonio de Castro y del Castillo, Puma Punku’nun tufandan önceye ait bir yapı olduğunu yazıyor.

Ona göre İspanyollar buradaki taşları bir defa bile yerlerinden kıpırdatamamışlardır. Gerçekten de kımıldatamazlardı. Yukarıda heybetli teraslar ve platformlar var, en büyüğü 40 m. uzunluk, 7 m. genişlik ve 2 m. yükseklikte. Ağırlığı 1000 ton kadar tahmin ediliyor. Devrilmiş yan duvarların ve taş zeminlerin meydana getirdiği bu kaos granit, andesit ve diyoritten oluşuyor. Bu sonuncusu yeşil renkte, olağanüstü sertlik ve direnci olası derin katmanlarda bulunan bir taş kütlesidir. Platformlar ve monolitler, ince bir işçilikle yontulmuş, perdahlanmış ve cilalanmıştır; hepsi de sanki en modern matkaplara, keskilere, frezelere sahip bir atölyede işlenmiş gibidir. Burada ustaca elden geçirilmiş taşlardan karmakarışık bir yığın ortalığı kaplamıştır; bu parça parça taşlar bir zamanlar kuşkusuz bir bütün oluşturuyordu. Bu taşların yerli yerinde bulunduğu binlerce yıl öncesinin Puma Punku’sunun nasıl bir görünümde olduğunu göz önüne getirme olanağından yoksunuz

Ancak kullanılan teknolojinin bazı örneklerini gözlemleyebiliyoruz; 1.10 m. yüksekliğinde bir diyorit blok var. Yukarıdan aşağıya inen derin bir oyuk çizgi göze çarpıyor, bu çizginin üstünde birkaç cm. aralıklarla delikler sıralanmış.

Diyorit denilen taşların üstünde kemikle, odunla, kumla, çakmak taşıyla, bakırdan ya da demirden bir aletle delik ya da oluk açılamaz. Öyleyse burada nasıl bir matkap ve freze kullanılmıştır? Başka bir bloğun uzunluğu 2,78 m., eni 1,75 m. ve yüksekliği 88 cm. Toplam altı yüzeyi büyüklü küçüklü başka yüzeylere bölünmüş, her biri başka bir düzlemde. Birbirinden farklı pervazlar, şeritler, dörtgenler ve kareler var. Bugün böylesi kusursuz bir işçilik için çelik frezeler ve geliştirilmiş matkaplar kullanmak gerekmektedir. Önceden hazırlanmış şablonlar taş yüzey üzerine konulmaktadır, çünkü modelden en küçük bir sapma, yapılmak isteneni işe yaramaz hale sokuverir.

Peki, kimdi bu taş işçiliğinin planlayıcıları? Kimdi bunların teknik ressamları? Ya o prefabrik diyebileceğimiz önceden hazırlanmış yapı parçaları? Ana yüzeylerinde frezelenerek açılmış iki delik bulunan bloklar vardı. Bu deliklerin arkalarında küçük dörtgenler bulunuyordu. Dörtgenler, çengelli kilitleri hatırlatıyor, ikisi karşı karşıya getirilince bloklar birbirine kilitleniyordu. Bütün bu taş işçiliği asla bir boş vakit uğraşı olamaz. Yapılanlar bir bütünün, çok daha büyük bir yapının parçalarıdır. Her parçanın karşılığı olan eşine tastamam uyması gerekir. Bunun için de geliştirilmiş bir aygıt aracılığıyla kusursuz kalıplar oluşturulması zorunluluğu vardır; ancak bu sayede taştan kilitler ve kilit yuvalarının bir kilitleme sırasında parçalanması önlenebilir.

Bir uygulama denemesi yaptık ve bilgisayara bu prefabrik nitelikteki yapı parçalarından üçüne ilişkin verileri verdik. Sonra da bilgisayardan hangi parçanın hangi parçaya uyduğunu saptamasını istedik. Ve ne gördük… Bilgisayar parçaları tek tek yıldırım hızıyla bir araya getirdi. Oluklarla raylar, girintilerle çıkıntılar birbirinin içine tastamam geçti, böylece önceden hazırlanmış parçalardan bir duvar oluştu. Harç yoktu, eksik ya da fazla bir parça yoktu ve depreme karşı da dirençliydi. Bir şey daha var. Heybetli platformların başlangıçta bakırdan veya tahtadan kenetlerle tutturulmuş olmaları gerekir deniyordu. Oysa her iki madde de bu kadar büyük ağırlığın basıncına dayanamaz. Unutmayalım ki 4000 m. yükseklikte bulunuyoruz. Geceleri ısı sıfırın altına düşerken gündüzleri bunaltıcı sıcak oluyor.

30 yıl önce Puma Punku’da fotoğraflar çekmiştim; bunların arasında yakındaki Tiahuanaco’da yere sokulu birkaç boru parçası da vardı. Bu borular sanki fabrikadan çıkmış gibi görünüyorlardı. Bunların su boruları olduğu söyleniyor. Diyelim ki öyledir, bu durumda alttaki parçanın asıl su borusu olması gerekir. İki tane çifteli borunun yan yana konması nasıl garip bir planlamanın sonucudur acaba? Daha büyük çaplı tek bir boruyla su nakli daha kolay olmaz mıydı? Ne diye yan yana iki boru kullanılmıştı? Peru kenti Cuzco’da ve Bolivya kenti Puma Punku’da görülen taş işçiliği hiçbir yerde benzeri bulunmayan bir teknolojinin varlığını kanıtlamaktadır.

 

Arkeologlar Puma Punku’nın 600 yılında, Titicaca gölü dolayında yerleşmiş bir kızılderili boyu olan Aymaralar tarafından kurulduğunu kesin bir dille belirtiyorlar. Gel gelelim bir nokta bu sayın bayların gözünden kaçmış. Aymara boyu maden kullanmayı, hele bakır ve demiri işlemeyi bilmezdi. Yazıdan ise hiç haberleri yoktu. Kimse kalkıp da buradaki çalışmaların belli bir projeye göre yapılmadığını söyleyemez. Önceden hazırlanmış parçalar bunun kanıtıdır. Detayların işlenmesi ise ileri bir teknolojinn varlığını açıkça ortaya koyuyor.

Bu nitelikte planlamalar bir yazının kullanımını zorunlu kılar. Burada düşünülecek, hesaplanacak ve kağıda dökülüp saptanacak yığınla işçilik örneği var; en azından taşçı ustalarının nerede oyuk yapacağını, nereye pervaz yontacağını bilmesi gerekir, bunlarınsa bir model olmadan gerçekleştirilmesi olanaksızdır. Gözler önünde yatan işlenmiş parçalar, Aymara boylarını bu yapının kurucusu olarak gösteren görüşü çürütmektedir. Çok daha sonraları Aymaralar bu harabelere gelip yerleşmiş olabilirler; ama asıl Puma Punku’nun onlar tarafından kurulmuş olması düşünülemez.

Çünkü çok basit bir formül var ortada: Planlama + Aritmetik + Geometri + Prefabrik yapı parçaları + Çelik sertliğinde aletler + Metal kenetler + Çok ağır maddelerin taşınması bizim bugün sahip olduğumuza denk bir teknoloji sonucunu verir. Peki, bu kentin kurucusu olarak kimi düşünebiliriz? Kızılderililerin geleneksel söylentileri Puma Punku’nun tek bir uzun gecede tanrılar tarafından inşa edildiğini söylüyor. İnsanlar bu işe katılmamışlar. Tanrılar tarafından mı? Nasıl tanrılar tarafından? Hani şu insanlığın geleneksel söylentilerinde hep sözü edilen gizemli öğreticiler miydi bunlar? Uzaydan gelme bu varlıklar, bu dünya-dışılar mı bu taşlarla uğraştılar, onları işlediler?

Biz insanlar önümüzdeki 1000 yıl içinde Ay’a ve Mars’a yerleşecek olursak, yapı planlarını, aletleri, şablonları ve plastik maddeleri komşu gezegenlere taşıyacağız. Bunlara küçük makineleri de katabiliriz; ama kesinlikle profil demiri götürmeyiz. Ay’da ve Mars’ta taşlardan yararlanırız, onları işleriz çünkü; taş malzemesi her tarafta elimizin altında olacaktır, üstelik ideal bir ham maddedir. Soğuğa ve sıcağa karşı bizi korur, uzaması kısalması yoktur, ayrıca ateşe karşı dayanıklıdır. Radyasyondan koruma işini çok iyi yaptığı gibi, yıldırıma karşı da izolatördür. Komşu gezegenlerde de taşları kullanırız.

Kaynak: Erich Von Daniken – Yüce Tanrı’nın İzinde