İSTANBULUN ALTINDA |
İstanbul... Tarihi; Paleotik çağa kadar uzanan, şarkılara, şiirlere konu olmuş, her bır yanından tarih fışkıran, 15 milyona varan insanı sırtında taşıyan, gizemli kent. "İstanbul'un altında bir başka dünya var" dersek sanırız çoğunuz gülüp geçersiniz. Biz, yıllar yılı görülenlere, duyulanlara bakarak, İstanbul'un altında bir başka kentin varlığını iddia ediyoruz. Gelin sizinle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıkalım ve İstanbul’un altında neler olduğunu tarih ve yer belirterek şöyle bir inceleyelim.
TARİH:1963 YER:GAZİOSMANPAŞA İLÇESİ |
İhsan Mermerci Lisesi nin bulunduğu Havuzbaşı mevkii; burada oto tamirciliği yapmakta olan Cavit Cinci adlı bir şahsın dükkan'nın karşısın daki eski bir tarihi yapının, istinat duvarlarının üzerinde bulunan bir delik, Cavit Bey'in dikkatini çekiyor. Define bulmak sevdası ile ilgililere haber vermeden bu delikten içeri giren Cavit Cinci bir daha geri gelmiyor. Aile efradı polise haber veriyorlar. Arkeologlarla birlikte dehlize giriliyor, ancak içerisinin bataklık olması nedeniyle yeterli araştırmalar yapılamadan, 87 metre sonra dışarı çıkmak zorunda kalıyorlar. Bu arada "Meraklı Cavit Beyin de cesedi bulunuyor. Sonuç; çalışmalar yarım bırakılıyor. Dehlizin ağzı bir başka meraklının ölümüne neden olmasın diye örülüyor ve zaman içinde unutulup gidiyor.
TARİH:1972 YER:AKSARAY |
Murat paşa Camii yanında ki, Murat Paşa Sokağı'nda kanalizasyon çalışması yapan belediye yetkilileri, açtıkları hendeğe kepçeyi biraz fazla vurunca kepçe bir anda açılan deliğe düşüyor. Olaya tanık meraklı mahalle sakinleri, Hürriyet Gazetesi'ne başvurup, buranın araştırılmasını istiyorlar. Olay yerine gelen muhabir ve arkeoloji uzmanları, tam teçhizatlı olarak bu delikten aşağıya inince muhteşem bir yeraltı mezarı ile karşılaşıyorlar. Yapılan incelemeler sonunda buranın daha yedi kat aşağıya indiğini, ileride tünellerin bulunduğunu gösteriyor. Ama içi su dolu olduğu için burası kapatılıyor. Üstü park olarak tanzim ediliyor ve halka açılıyor.
TARİH:1973 YER:VEZNECİLER |
O yıllarda yapılmakta olan Beyazıt ilkokulu'nun yeni binasının temelleri atılırken yine dehlizlerle karşılaşılıyor ve herhangi bir araştırmaya gerek duyulmaksızın üstü kapatılıp, üzerine okul inşaa ediliyor.
TARİH:26 EYLUL 1980 YER:DOLMABAHÇE |
İnönü Stadyumu'nun çevresindeki yoldan geçmekte olan vatandaşlar, yerin altından gelen ve balyoz sesine çok benzeyen garip gürültüler duyuyorlar. Dehşete kapılıp olayı askeri yetkililere iletiyorlar, Askeri yetkililer olay yerinde yaptıkları araştırma sonucu herhangi bir bulguya rastlamıyorlar. Ve kendi içinde önemli olan bu olay tarihin derinliklerine gömülerek unutuluyor.
300 YAŞINDAKİ ORUMCEK |
Ünlü Gazeteci ve araştırmacı Mehmet Seyda bir yazısında; Abdülhamit zamanında Galata'da bulunan Labirentus adlı 17. yüzyıldan kalma, bir tekçi meyhanesi' nin mahzenindeki boş şarap fıçısının içinde bulunan ve görenleri şaşkınlığa düşürecek büyüklükteki beyaz bir örümcekten söz eder. " Seyda Bu hilkat garibesi hayvan bulunduğunda hala canlıydı ve 300 yaşındaydı " diye belirtiyor. Şimdi bir düşünelim; öncelikle bu meyhanenin adı çok ilginç. Rumca olan " Labirentus 'un Türkçe'deki karşılığı " Dolambaçlı dehliz " yani labirentus anlamına geliyor. Çok garıp değıl mı? Acaba bu devasa yaratık nerden gelip de bu fıçının içine girmişti? Labirentusu bulabilmek için yoğun bir araştırmaya giriştik. Ama ne yazık ki tüm araştırmalarımız sonuçsuz kaldı. Meyhanenin bulunduğu Büyük Hendek Caddesi'nde böyle bir meyhanenin adı bile anılmıyordu. Çevredeki öteki meyhanelerin geçmişi ise en fazla 20 yıl öncesine dayanıyordu.
Bilgilerimizi toparladığımız sırada aldığımız bir istihbarat bizi Karagümrük'e yöneltti. Söylentiye göre Karagümrük Koza sokakta bir dehliz girişi vardı ve buradan kollara ayrılan dehlizler çeşitli istikametlere gidiyordu. Söylenen mekana ulaştığımızda eski bir evin bahçesinde birtakım eski eser kalıntılarına rastladık. Evin sahibi ısrarla bu kalıntıların eski bir cami kalıntısından başka bir şey olmadığını, bahsettiğimiz dehlizleri ilk defa duyduğunu söylüyor ve bahçesinde bulunan kalıntıları görüntülememize izin vermiyordu. Mahallenin bakkalına sorduğumuzda; bu kalıntıların bir cami kalıntısı olduğunu doğruluyor, ve dedesinden duyduğuna göre buradan başlayan çeşitli dehlizlerin Tekfur sarayına, İvezefendi camiine ( Ayvansaray ), batıya yönelen kolların ise Beyazıt istikametine gittiğini söylüyordu. Tekfur sarayı M.S 1143-80 yılları arasında 1. Manuel Komneos tarafından yaptırılmış görkemli bir saray olmasına rağmen, tarihin acımasızlığı ile günümüze sadece kalıntıları kalmıştı. Bekçiye dehizleri sorduğumuzda; " 20 yıldır bu sarayın bekçisiyim. Burada dehliz mağara gibi bir şeyler yok . " cevabı ile karşılaştık. Atalarımız boşuna dememişler "çocuktan al haberi "diye , yanımıza yaklaşan 10-11 yaşlarında bir çocuk bize usulca " Bu amca yalan söylüyor, burada bir mağara girişi var. Başka mağara istersen o da aşağıda İvazefendi Cami avlusunda " dediğinde doğru yol üzerinde olduğumuzu bir kez daha anladık. Çocuk bize ilk önce sarayın dışındaki girişi gösterdi. İçi taşlarla dolu olmasına rağmen aşağı doğru giden bir koridor gözümüzden kaçmadı
Ayvansaray'da 1585 yılında yapılmış olan Kazasker İvazefendi Camii'ne ulaşıp, avlusunda kısa bir araştırma yapınca gözlerimize inanamadık. Bu avlunun altından dehlizler geçtiği, bizim bu dehlizlerin ortasında olduğumuz çöken topraktan görünüyordu. Biraz dolaşınca dehlizlerin girişine rastladık. Burası kapatılmamıştı, iki metre ilerledikten sonra ışıksız daha fazla ilerleyemeyeceğimizi anladık, içerisi zifiri karanlıktı ve aşağıya doğru iniyordu.
Sonraki zamanda daha ayrıntılı bir araştırma yapmak üzere geri döndük. İlgimizi çeken bir diğer nokta ise tünel istikametlerinin birisinin Tektur sarayının istikametinde, diğerinin ise Koza sok. istikametinde gittiği idi. Savımızın ne kadar gerçek olduğu yaptığımız araştırmaların yüzeyselliğine rağmen kendini gösteriyordu. Örneğin 1930 yılında Çarşıkapıda bulunan Cemberlitaş etrafında yapılan arkeolojik kazılar sonucu labirent şeklindeki bazı dehlizlere rastlanmıştı. Acaba bu dehlizlerin diğerleri ile bir bağlantısı var mıydı? Ya da Yerebatan Sarayı 'nın altından başlayan bir tünelin, Sarayburnu'nda denizin altından Harem'e kadar gittiği, sonra Haydarpaşa ve Kadıköy'ü dolaşıp, Kınalıadada bır kilisenin altında son bulduğu şeklinde ki bir söylenti ne kadar doğru olabilirdi? İstanbul yıllar yılı araştırmalarımızın ilgi odağı olmasına rağmen, hala kendi içinde ortaya çıkmamış birçok gizemi barındırdığına inanıyoruz. Kim bilir belki meraklılar, belki de yetkililer zaman ilerledikçe bu gizemlere ışık tutulacak yada bu ve bunun gibi eskilerden günümüze uzanabilmiş birçok sır tarihin karanlık sayfaları arasında tıpkı labirantus gibi kaybolup gidecek.