ALTIN BOYNUZUN SIRRI |
: 53°42'58.20"N 91°24'56.24"E
Hakasya, Abakan Türklerinin tarihte boy gösterdiği en eski yurtlardan. Hakasya ismi sonradan anılan bir ad,,, asıl bilinen ismi MİNUSİNSK. Öz Türkçede anlamı;“bin tane suyun toplandığı, birleştiği kutsal yer” dir. Abakan’ın başkent tarihini incelersek sayfalar yetmez.Stalin’in son yılları yıl 1952 Sovyet uçakları Abakan’ ın üzerinden geçerken manyetik fırtınaya maruz kaldıklarını radarlarının bozulduğunu rapor ediyorlar. 2 uçak düşüyor araştırmalar o günün teknolojisiyle sonuç vermiyor.
Nikolay Şvernik dönemi. Yıl 1959 2 uçak daha düşüyor Abakan’ın üstünde Bazı koordinatlarda uçuş yasağı geliyor. Araştırma sonuçları bilinmiyor. Brejnev dönemine kadar yasağın sürdüğü sanılıyor. Bu dönemde de yine uçaklar düşüyor. Bu sefer 3 askeri uçak ve bir de küçük sivil uçak aynı bölge üzerinde düşüyor. Araştırma sonuçları bilinmiyor.
Soğuk savaş dönemi şartlarına göre,,, bir demir perde ülkesi olan SSCB oldukça ketum davranıyordu…
Daha sonraki yıllarda uydular Abakan üstünde değişik sinyaller belirliyor. Bölge üzerinde alınan sinyallerin ABD uyduları tarafından da tespit edildiği sonradan anlaşılıyor. Vasili Kuznetsov 1984’te başa geliyor en kapsamlı şekilde bu konuyu araştırıyor ama bir kaç ay sonra Kuznetsov’un devlet başkanlığı sona eriyor.
1988’de Mihail Gorbaçov Yüksek Sovyet Başkanı seçilir. 1991’de malum SSCB dağılır, birçok sırlar da tarihe karışır. Daha sonraki yıllarda anılarını anlatırken bir yakınına Gorbaçov şöyle diyecektir ;“Tuhaftır ki SSCB ekonomik dağılım aşamasındayken Vatikan bir mezara 2 milyar dolar teklif etti.”
BU HANGİ MEZARDI ? |
SSCB dağılınca, birçok gizli belge yurt dışına çıkarılmış, pazarlarda, madalyalara, tanklara varıncaya dek her şey satılığa çıkarılmıştı. Hatta eski silahlar, nükleer uranyum tüpleri dahi satılmıştı. CIA başta olmak üzere,birçok batılı istihbarat kurumları bu belgeleri, koleksiyonerler vasıtası veya başka yollarla elde etmişti. Bu bit pazarlarında hayret verici belgelere rastlamak mümkündü. Türkiye’de de Rus pazarları bir dönem çok meşhur olmuştu.
1960 ya da 70l’i yıllara ait belge bir rapordan bahsediyordu ; Bir çoban Hakasya’nın bugünkü başkenti Abakan yakınlarında çok eski olarak bilinen adına “delikli kaya veya kutsal kaya” denilen kayalık bir yere rastlar. Buranın daha önce ziyaret edildiği oradaki işaretlerden bellidir; zira oraya çaputlar bağlanmıştır. Ama ne zaman bağlanmış, zamanı bilinmez. Çoban meraklanır orayı kurcalar ve yakınları ile define bulmak umuduyla kazarlar. Ama başarısız olurlar, bir müddet sonra hastalanarak ölürler. Çoban ve yakınları ölünce aile durumu yetkililere bildirir. Yetkililerin yaptıkları bu incelemeler neticesinde buranın binlerce yıllık bir lahit &anıt mezar kalıntısı olduğu tespit edilir. Burayı araştıran SSCB yetkililerinden de kısa süre sonra ölenler olur. Hal böyle olunca olaya KGB ve askerler de dahil olurlar. Yapılan tetkikler neticesinde bu anıt mezarda yoğun radyasyon olduğu, ölümlerin sebebinin radyasyona bağlı olduğu rapor edilir.
Yetkililer uzun uğraşlar sonunda ve bilim adamları eşliğinde mezara inerler. Kat kat olan mezar, çok ilginçtir; iki iskelet, çeşitli kova benzeri yarı toprak, yarı maden yapımı küpler, iki katlı şömineye benzer yapı vardır. Duvarlarda ilginç çizimler, tabi silinmemiş olanlar. Fakat asıl hayret ve heyecan verici unsur ise; yuvarlak bir kaide üzerinde bir insan boyunda, altına benzer bir boynuzdur.
DUVARDAKİ RESİMLER |
Duvarlardaki resimlerde ise ilginc bazı figür ve çizimler göze çarpmakta En ilginci ise boynuzların titreşim çizgilerle sanki birbirleriyle sinyal göndererek irtibat kurar şekilde çizilmiş olmalarıydı.
|
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Burası derhal askeri ve yasak bölge ilan edilir. Buradaki iskeletler de tuhaftır. İskeletlerin insan iskeletine ait olduğu rapor edilmiştir. Ancak daha sonra şekilleri itibari ile uzaylı olduklarına dair dedikodular yayılmıştır. Yapılan ileri incelemeler neticesinde bu iskeletlerin kesinlikle insan iskeleti olduğu ortaya çıkmıştır. Asıl önemli olan ise “Altın rengindeki boynuz.” Boynuzu araştırmak ve deney yapmak için bir parçasını koparmak isterler. Ancak boynuzdan küçük bir parça bile kopartılamaz. SSCB bilim adamları boynuzun altın ve bilinmeyen bir alışımdan yapıldığını rapor ederler.Mezardaki diğer materyaller ise en az 30 bin yıllıktır. Mezarda bulunan iskeletler de acaba mezar hırsızları mıydı.Hayır İskeletlerden alınan örnekler de aynı tarihi veriyordu; en az 30 bin yıllıktılar. “Altın Boynuz” yerinden oynatılamadı. 79 yılında Jimmy Carter ve Brejnev yakınlaşması vesilesi ile ABD’den bu konuda bilim adamları talep edildi.
ŞAMAN GELİYOR |
Bu gizli mezar ABD’li bilim adamları tarafından da incelendi. Sonuçlar aynıydı. Boynuzun alaşımının dünya teknolojisiyle yapılamayacağı kanaati rapor edildi. Altın boynuz ismi verilen bu materyal yerinden sökülemedi. Sökülemediği gibi bu boynuzu inceleyen ekipte de bazı değişiklikler olduğu gözlenmişti. İnceleme ekibinde halüsinasyon ve değişik hastalık belirtileri baş göstermişti. Boynuzu yerinden oynatmak için her yol denendi, ama nafile. Son çare olarak SSCB ekibinin içinde bulunan Kazak Türkü bir bilim adamının teklifi kabul edildi. Kazak Türkü, şaman yani kaman getirmeyi teklif etmişti.
Abakanlı yaşlı bilge bir gimin yani kaman,Tunguzca’da şaman olarak bilinen bir zat getirildi. Tüm gizlilik kuralları uygulanarak,şaman mezara indi ve şöyle dedi ;
“Atalarımızın kemikleri sızlıyor, duymuyor musunuz, bunu buradan çıkarırsanız, gökyüzünden de görülecek büyük felaketle karşılaşacaksınız, bizim de dirilişimiz olacak.”Şaman Bilge kendine göre uyguladığı formülle altın boynuzu yerinden çıkartma bilgisini verdi.Sonuç inanılmazdı; uzun uğraşlar sonucu “Altın Boynuz” binlerce yıllık yerinden çıkarılmıştı
Özel planlamalarla ve büyük bir gizlilik içerisinde boynuz kamyona nakledildi.En yakın askeri hava alanına götürülüp, uçakla nükleer araştırma merkezine götürülmesi planlandı. Altın Boynuz, uçağa yüklendi ve tuhaflıklar başladı.Uçağın bütün cihazları bozuldu, havalanmak şöyle dursun yerinden kımıldamadı. Başka bir askeri uçak getirildi ama sonuç aynıydı. İlginç olan kara aracına bir etkisi yoktu. Çok çeşitli ölçümler ve çalışmalar sonucunda kurşun bir muhafazalıkta Sibirya üzerinden Moskova yakınlarındaki askeri bir tesise getirildi.
Bu nakil olayından ABD haberdar olunca, Vatikan ve bazı güçler de bu altın boynuzun peşine düştüler.
Mezar incelenmiş, Türklerin Atalarına ait olduğu kesinlik kazanmıştı. Kayı tamgasına benzer silik bir işaret işi farklı boyutlara da taşıyordu, bundan sonrası kesik.
Bir kaç yıl sonra askeri üssün yetersizliği SSCB yetkililerini altın boynuzu Ukrayna’nın en gelişmiş nükleer araştırma ve tesislerine nakletmeye itti. Çernobli’in yolunu tuttu altın boynuz. Çernobil’de ne kadar kaldı bilinmiyor ancak üzerindeki deney sonucu 26 Nisan 1986’da Çernobil patladı bu radyasyon uzaydan bile gözüktü. Tıpkı şamanın dediği gibi felaket başladı. SSCB dağılma sürecine girdi,,, Türk yurtları bağımsızlığa kavuştu ve dirildi.
Daha sonra Gorbaçov bunu Kırım’daki evinde “Türklerin kadim medeniyeti boyunduruk altında tutulamazdı, bu kader.” diyecekti.
SSCB dağılınca o kaosta her şey unutuldu. Yıllar sonra Abakan müze yetkilileri mezarda araştırma yaptı; mezar talan edilmiş, çökmüştü, küp materyaller yoktu. Bazı kemik parçaları ve altın boynuzun kaidesi ordaydı. Sergilemek için kaideyi müzeye götürdüler. Duvarlarda kalan resimler tahrip olmuştu ama yine de insanlık tarihini değiştirecek bulgular vardı.
Yıldız haritaları aylarca incelendi, Dünya ve üç boynuz çizimi hesaplamalara göre Türkiye’de İstanbul’u işaret ediyordu. Diğeri de Okyanusu.
Acaba Haliç’in eski ismi “altın boynuz” buradan mı geliyordu bilinmez.
SSCB döneminde çalışmalara katılan ABD’li bilim adamı NASA adına daha sonraki yıllarda bir makale yazdı ama yayınlanmadan ölmüştü. Makalesi şöyleydi ; “o mezar ya Stalin’in tıpkı Naziler gibi psişik deney yapılan bir yerdi ya da geçmişte gezegenler arası iletişim telsizi veya bir harp silahtı.Neydi bilemiyoruz, ancak şu kesin ki Türklerin ataları sıradan bir kavim değildi. Sümen altı edilmesi iyi oldu. Dünya aşağılık kompleksine gireceği gibi tüm bilinenler, sistemler değişebilirdi.
EY MÛSA, ÂSÂ’NI YERE BIRAK! |
Selâm olsun tüm aileye,
Oktan Keleş’in ‘Gizlenen Hakasya Raporu: Altın Boynuz’ yazısından sonra, Ogün kardeşimizin düğününde Sultanımızla bir araya gelme fırsatı yakaladık. Burada yaptığımız sohbette yazı ile ilgili düşüncelerimi Sultanımıza aktardıktan sonra kendisi bu aciz fakiri, üçüncü altın boynuzu araştırmakla görevlendirdi. Biz de ‘emriniz başımızın üstüne’ diyerek elimizden gelen gayreti göstermeye çalıştık ve aşağıdaki satırlar ortaya çıktı.
Emir Sultan’dan; gayret bizden; hidayet Allah’tan(cc)...
Bismillâhirrahmânirrrahîm
KASAS-31: Ve sonra Allah, Musa'ya: “Asânı yere bırak!” dedi. Fakat Musa, asâsının yılan gibi hızla hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı ve Allah O'na: “Ey Musa!” dedi. “Geri dön, yaklaş, korkma! Çünkü sen, bu dünyada da, öte dünyada da güvenlik içinde olan kimselerdensin.”
Sultanımız yazısında ve eklediği çizimlerde, üç tane Altın boynuz olduğunu bildiriyor. Ortak düşünceye göre birinin, ismi de Altın Boynuz olan Haliç’te olduğu konusunda görüş birliği var. Dünya coğrafyasında ismi Altın Boynuz olarak anılan bir yer daha olduğunu biliyor muydunuz? Hem de bu yer, Altın boynuzun çıkarıldığı Abakan’a çok yakın desem? Evet, burası Rusya’nın Vladivostok şehrinin üzerine kurulduğu körfezin adı: Zolotoy Rog! Yani Altın Boynuz. Rusya’nın doğu sahilinde, Çin’e sınır olan bu şehirde, Rusya’nın en büyük ticari limanı var. Doğu Donanma Filosu’na da ev sahipliği yapıyor. Oldukça stratejik bir körfez! Körfezin şekline dikkat edin lütfen...
Bir de, mezardan çıkan Altın boynuzun şekline bakalım:
Bu benzerlik üzerine, dünya coğrafyasında adı hem Altın Boynuz olan, hem de bu forma sahip üçüncü bir yer var mı diye araştırdığımda (ikincisi Haliç), coğrafya olarak değil ama, dünya bilim literatürüne GOLDEN HORN olarak girmiş tek bulgu olan Gallehus’un Altın Boynuzları’na ulaştım.
Danimarka’nın Gallehus kasabasında, ilki 1639; ikincisi de 1734 yıllarında, 95 yıl arayla tesadüfen bulunan bu boynuzların, konuda anlatılan boynuzlarla hiç alakası yok. Ama onları ilgi çekici kılan ve burada paylaşmama neden olan özellikleri; bulunan bu boynuzların üzerinde yer alan tuhaf figürler, yıldız figürleri, ÇİFT BOYNUZLU OLAN, ama insandan daha çok insanımsı başka bir yaratığa benzeyen varlıklar ve en önemlisi ise RUNİK YAZI İLE İLE YAZILMIŞ TEK SATIRLIK BİR NOT! Runik yazının temelinin GökTürk alfabesi olduğunu burada hatırlayalım. Yapılan incelemeler sonucu boynuzlar, 5. Yüzyılın başlarına, erken dönem Germanik Demir Çağı’nın başına tarihlenmiş. Runik yazının, Futhark alfabesine göre yapılan deşifresinde :
‘ Ben, Hlewagastiz Holtijaz, bu boynuzu yaptım!’ anlamına gelen bir çözümleme çıkmış. Cümle, bölgenin geçmişi ile de bağlantılı olarak, Viking çağının başlarında konuşulan Proto Nurse, ya da eski İskandinav diline dayandırılarak bu şekilde çözümlenmiş. Kişisel kanaatim, Batı dünyasında bulunan bu ve buna benzer bir çok Runik yazının, GökTürk diline göre tekrar çözümlenmesi gerektiği...Böylece gerçek anlama ulaşılabilinecektir. Cümlenin çevirisinde yer alan isim olan ve boynuzu yapan kişiyi tanımlayan kelimeler, isimden ziyade bir sıfat. Çeviri tam olarak şöyle:
‘Ben, Holt’un oğlu olan KUTLU MİSAFİR, bu boynuzu yaptım. Holt’u, eski İskandinav efsanelerinde yer alan isimler bazında taradığımda, Odin’in oğulları listesine rastladım. Bunlardan en bilineni Thor ile birlikte daha bir kaç isim de sayılıyor fakat bu isme en yakın olarak geçen isim HÖD. Zamanla HOLT HÖD olarak dönüşmüş olabilir mi, bilemiyorum. Ama KUTLU MİSAFİR sıfatı, bunun daha fazla araştırılması gerekliliğini hak ediyor. İşte boynuza işlenmiş olan Runik yazı:
ᛖᚲᚺᛚᛖᚹᚨᚷᚨᛊᛏᛁᛉ᛬ᚺᛟᛚᛏᛁᛃᚨᛉ᛬ᚺᛟᚱᚾᚨ᛬ᛏᚨᚹᛁᛞᛟ᛬
Gelelim boynuzun üzerinde yer alan, sözünü ettiğim tuhaf figürlere...
En üst bölümde, izahını yaptığımız Runik yazı yer alıyor. Sırasıyla, ikinci bölümde yer alan figürlere baktığımızda;
Dört tane insana benzer figür, hepsi silahlı ve ikisi antenli ya da BOYNUZLU! Bunların altında ise biri antenli, bir kaç hayvan figürü var. İnsana benzer figürlerden ikisi KILIÇ DANSI yapıyor gibi..
Şimdi, orijinal sayfada yer alan figür tasvirlerinin en ilginç kısmını dikkatinize sunmak istiyorum. Orijinal sayfada diyor ki;
İki KILIÇ DANSÇISI, muhtemelen BOYNUZU TAŞIMAK İÇİN (figürlerdeki boynuzdan bahsediyor) bir zincir olması niyetiyle, bir açılış seremonisi yapıyorlar!
Bu ifade bana, Abakan’daki boynuzu yerinden çıkarmak için ayin yapan Kaman’ı hatırlattı. Siz ne dersiniz?
Tüm bu figürlerin arasında, sağa sola sertpiştirilmiş olan yıldız figürleri var. Yine orijinal sayfada bu yıldızlar için;
‘ÜÇ KOLLU VE SEKİZ KOLLU(YANİ IŞINLI) YILDIZ FİGÜRLERİ’ ifadesi yer alıyor. Şimdi, bir elinde mızrak, diğer elinde halka benzeri bir nesne tutan insan benzeri figürün boynuzlarının hemen üstüne bakın. Ne görüyorsunuz? BOYNUZLU GEZEGEN!
Hızlıca devam edersek, üçüncü bölümde iki insan benzeri figür; biri okla bir hayvana nişan almış, diğeri üç başlı, bir elinde balta diğer alinde bir yular tutuyor, yuların ucunda keçiye benzer bir hayvan var. İki küçük yılan, daha büyük ve ağzında bir top tutan yılanın karnını ısırıyor.
Dördüncü bölümde, at üstünde bir binici; yerde yatan bir kişinin önünde elinde kılıç tutan biri ve insan başlı bir at var. Ata benzeyen ama iki tarafındada başı olan ve kuyruğu olmayan bir figür ile ne olduğu analaşılamayan ama bir bitki ya da ağaca benzeyen bir figür ve yine yıldız ve balık figürleri var.
Beşinci bölümde bir elinde büyük bir orak ya da kılıç, diğer elinde bir atın yularını tutan bir figür ile köpek, kuş ve balık figürleri var.
Altıncı bölümde ise ilginç bir benzetme yapılmış. İnsana benzeyen dört figür var ve birinin başı kesilmiş gibi deniyor ama, ben dördüncü figürü başı kesik birinden ziyade büyük bir ayı ya benzettim.
Bunu belirtmemin nedeni ise, tüm bölümlerdeki figürlere baktığımızda kuş, yılan, BÜYÜK AYI ve diğer hayvan figürleri ile yıldız figürlerini birlikte değerlendirdiğimde, sanki gökteki takımyıldızlara işaret var gibi geliyor bana. Büyük Ayı takım ylıdızı, Yılan takım yıldızı, Kuğu takım yıldızı, Ejderha takım yıldızı gibi... Bu figürleri, ehilleri bir de bu gözle deşifre etmeliler. İkinci boynuzda ise daha farklı ve ilginç figürler mevcut...
1918 yılında Olrik isimli bir bilim adamı bu figürlerden bir kaçını eski İskandinav tanrıları!olan Tyr, Odin, Thor ve Freyr olarak tanımlamış!
1969 yılında ise Bilim tarihçisi Willy Hartner, bu figürlerin 4 Kasım 412 yılında yaşanan Ay tutulmasını ve 16 Nisan 413 yılında yaşanan güneş tutulması betimlediğini bildirmiş! (1412 ve 1413 değil, yazım hatası yok..)
Gallehus’un Boynuzlarının, günümüz bilgileri ile tekrar incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yeri gelmişken, maaslesef orijinal boynuzlar, değişik yıllarda çalınmış ve eritilmiş. Altın olması hırsızların iştahını kabartmış. Fakat bu çizimler, orijinallerinin üzerinden, çalınmadan önce çıkartılmış...
Şimdi, dönelim yazının başına ve oradaki ayetin konumuzla ilgisine...
Hakasya raporu yazısında ve çizimlerde Sultanımız elinde bir âsâ tutan boynuzlu bir kişiden bahsediyor. Bu kişi muhtemelen Zülkarneyn a.s.. Kur’an’da ÂSÂ’sı ile meşhur hangi peygamber var diye düşününce hemen Musâ a.s. geldi aklıma... Yukarıdaki âyette de, Musâ a.s.’ın Firavunun büyücüleri ile yaptığı mücadele anlatılırken ÂSÂ’ ya güçlü bir vurgu yapılıyor. Bu mücadelede, Musa as.’ın âsâsı kıvrılıp bir yılana dönüşüyor ve büyücülerin yılanlarını yutuyor. Oktan hocamızın, yazının en başında çizdiği resimdeki kişinin, elinde tuttuğu âsâya yılanın dolanmış halde olması da, bana bu ayeti anımsattı! Resimdeki kişi kim olabilir acaba?
Hikayelerde Musa as.’ın Kutsal Ahit Sandığı’ndan bahsedilir. Bir çok romana ve filme de konu olmuştur bu sandık. Acaba bu sandıkta ne var? Üçüncü Altın Boynuz olablir mi? Bu sandık, Kudüs’te yer altında gizli olduğu için mi, Siyonistler ve şeytaniler harıl harıl Mescid-i Aksa’nın altını oyuyorlar? Bu boynuzu bulup, şeytanın dünya hakimiyetini mi hazırlamak istiyorlar, boynuzdaki muazzam güç sayesinde? Kudüs’te havada asılı duduğuna inanılan MUALLAK KAYASI’nın sırrı, boynuzun yaydığı bu enerjinin işareti olabilir mi? Peygamber efendimizin göğe yükselirken yaydığı enerji ile boynuzun enerjisi o anda buluşmuş olabilir mi? Muallak Kayasının altında derin bir boşluk olduğu biliniyor. Acaba buraya inilebilinir mi?
Bu çalışmada bizim hissemize düşen nasip bu kadar. Allah cc., bize yol olan, yol gösteren Sultanımızdan, cümle Erenlerimizden ve siz değerli Kalperen kardeşlerimizden razı olsun. Eksiğimiz, hatamız kul oluşumuzdandır. Sübhan olan Allah’ı tenzih ederiz ve O’na sığınırız. Vesselâm...