VAN DA BULUNAN UZAY MEKİĞİ HEYKELİ

 38°30'10."K 43°23'42"D

 

Türkiye’deki antik harabelerde gezegenimize yapılan dünya-dışı ziyaretlerle ilgili fiziksel kanıtlar da bulunmuştur. İşte bunlardan biri:

Yıl 1985... Van'ın güneydoğusunda bulunan antik kent Tuşpa (şimdiki adıyla Toprak kale )olağan arkeolojik kazılar yapılıyordu. Fakat kazılar sırasında ortaya çıkan bir cisim hiçte olan bir şey değildi! Söz konusu olan bu cisim'i bulanlar şaşkınlık içindeydi.Çünkü bulunan cisim tıpkı bir uçak maketini andırıyordu. İncelemeler cismin tartışmasız bir biçimde günümüzden 3000 yıl önce yapılmış bir uçak maketi olduğunu gösteriyordu. Araç daha çok atmosfer içi yada kısa uzay yolculukları için yapılmışa benziyordu.

 

 

GÜNÜMÜZ UZAY ARAÇLARI GİBİ

Kokpitte günümüzde uzay yolcularının kullandıkları türden körüklü bir anti-G elbisesi ve botlar giymiş bir pilot ya da kozmonot oturmaktadır. İki eliyle birden bazı kontrol levyelerini idare ediyormuş gibi bir görünümü olan pilotun oturma şekli çok ilginçtir: bacaklarını yukarıya çekerek karnına doğru bastırmıştır. Bugün ki uygulamalardan biliyoruz ki, pilotlar, karın kaslarını iyice sıkıştırır karınlarını bastıracak şekilde öne doğru eğilirlerse merkez kaç ivmesinin oluşturacağı geçici bayılmaları önleyebilirler. Böylece, modeldeki pilot hem oturuş şekli hem de giydiği ve kanı, alt karın bölgesiyle bacaklarda toplanmasını önleyerek kalbe doğru basıp anti-G elbisesi sayesinde, maruz kalacağı yüksek ivme ve ters ivmelerin bünyesi üzerinde oluşturacağı tesirleri, G-yüküne dayanabilecek durumdadır.

Bariz bir aerodinamik formu olan bu modelde günümüz atmosfer içi ve uzay araçlarında rastlanan şu parçalar yer almaktadır:

- Burun konisi,
- Kokpit,
- Roket kompartımanı, dikey kuyruk,
- Çoklu roket lüleleri.

 

YAKIT DEPOSU NEREDE ?

Aslında dikkatli bir okuyucu fotoğrafları ve çizimleri incelediğinde haklı olarak " bu aracın yakıt deposu nerede" sorusunu soracaktır. Doğru ya, böylesine güçlü motorlara sahip olduğu anlaşılan ileri bir aracın bu motor hacmi ile orantılı bir yakıt tankı olmalıydı.Bunun üzerine akla şöyle bir soru geliyor  bunu 3000 yıl önce dizayn edenler makette yakıt deposunu yapmayı unutmuşlar ya tembellik etmişler yada bu işin içinde bir iş var...

 

BİLİNMEYEN BİR ENERJİ İLE..

Fakat şunu göz önüne almak gerekir ki 3000 yıl önce bu tür bir bilgiye sahip yada ileri bir "zeka" ile ilişkide olan bir uygarlığın uzay Araçlarında kullanacağı enerji henüz bizce bilinmeyen bir türde olsa gerek Araçta kullanılan roket tahrik sisteminin, günümüzde kullanılan türden herhangi bir yakıtı taşıyamayacak kadar sınırlı bir hacim içinde yer aldığı aşikârdır. Dolayısıyla, bunun, vimana denilen kadim uçan araçları sevk etmede kullanılan cıva esaslı bir tahrik sistemi olması çok muhtemeldir. Bu sistemin egzoz çıkışını sağlayan lülelerin biden fazla olması da gerçekten ilginçtir: günümüze ilk kez, insan taşıyan uzay kapsüllerini yörüngeye oturtmak için geliştirilen devasa roketlerde kullanılan çoklu lüle sistemine böyle kadim bir uçan araç modelinde rastlanması, roket uzmanlarının ilgisini çekecek bir husus olsa gerek!

 

KİM YAPTI ?

Bu olağan üstü obje şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde fakat sergilenmiyor. Neden ise belli değil. Bu konuda  resmi bir açıklama yok! Bazılarına göre bu heykelcik yenidir 15-20 yılık bir geçmişi vardır. Peki ama bunu kim hangi amaçla ve hangi bilgiye dayanarak yapmıştır? Hangi usta heykel tıraş çağdaş roket teknolojisine hiç de uymayan  bu formasyon tasarımlayan ona o eski görünümü vermeye uzun zaman ayırmıştır ve gidip oraya gömüştür hem de hiç bir iz bırakmadan ve bundan hiç bir çıkarı olmadığı halde

 

1973 yılında Van'da Urartulardan kalma olduğu düşünülen bir heykel ele geçirilir ve İstanbul Arkeoloji Müzesine teslim edilir. Fakat her nedense eser sergileneceğine, tam tersi kadife bezlerle sarılıp sarmalanıp kaldırılır. O zaman Türkiye'de yayımlanan 'Bilinmeyen' dergisi bu durumu konu eder. Çünkü bir roket içindeki başsız astronot heykelidir sözkonusu olan. Olay Alman dergilerine de yansıyınca dünyanın en tanınmış Sümeroglarından Zecharia Sitchin'in ilgisini çeker. Bu esnada ünlü Alman dergisi Magazin 2000, İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne bu eserin neden sergilenmediğini sorar. Gelen yanıt şöyledir:

"Heykel, ait olduğu dönemin tarzını yansıtmıyor, bir uzay kapsülünü andırıyor olsa da elbette o zaman böyle şeyler yoktu. Dolaysıyla heykelin sahte olduğunu düşünüyoruz."

Dergiye verilen bu yanıtla daha da meraklanan Zecharia Sitchin, sırf bu heykeli görmek için İstanbul'a gelir. O zamanın Arkeoloji Müzesi Müdürü Dr. Alpay Pasinli ile görüşür. Müdür heykelin sahte olduğunda ısrar eder hatta alçı kalıba dökülmüş olabileceğinden bahseder. Bilim adamının ısrarıyla heykel getirilir. Sitchin evirir çevirir ve sorar, "Alçı kalıba dökülmüş sahte diyorsunuz da alçı kalıpların birleşim yeri çizgisi olur hani nerede?" Müdür, malzemenin hafif olmasını örnek gösterekek bu başsız astronot heykelinin alçı ile mermer tozu karışımından yapılma ihtimalinin yüksek olduğunu ve muhtemelen bir şakacının işi olduğunu söyler. Sitchin küçük heykelciklerin yumuşak kayalardan yapılmasının normal olduğunu, sert taştan küçük heykel yapılmasının imkansız olduğunu iddia ederek karşı çıkar. Devamında Z. Sitchin, tarihçi ve Sümerolog olduğu için buna benzer yüzlerce heykel gördüğünü iddia etse de müdür, bu işin sorumluluğu gereği dünyada benzer başka örnekler olduğunu görmeden sergilemeyeceğini söyler... Sitchin'de bir örneğin Meksika'da olduğunu ve resimlerini göndereceğini ilave eder.

Sitchin müzeden ayrılırken uyarmadan duramaz, "Elinizde Giza Piramitlerinden bile değerli bir nesne var, bunu görmek için yüz binlerce insan İstanbul'a gelirdi, siz saklıyorsunuz..." der.

Zecharia Sitchin ziyaretinin ardından müzeye toparladığı dokümanları gönderir, Meksika'daki bir heykelle olan benzerlikleri gösteren belgeler ekler... Arkeoloji Müzesi'nin müdürü Dr. Pasinler ikna olur veya inisiyatifini kullanır ve Ekim 1977 tarihinden itibaren heykel müzede sergilenmeye başlar. Fakat bu durum uzun sürmez, Dr. Pasinler'den sonra gelen müdür heykeli sergiden kaldırır ve kadife kutuların içindeki karanlık yuvasına geri yollar. Çünkü Urartular zamanında astronot olamayacağına göre heykel kesinlikle sahtedir. (Neden konuya açıklık getirecek karbon testi veya benzeri testler yapılmaz ya da özellikle mi yaptırılmaz, bu da benim merakım! Bir de, 2003 yılında Zaman gazetesinde çıkan bir haber yukarıdaki gelişmeleri haberleştirerek aslında heykelin 25 yıllık olduğunu müze müdürünün ağzından söyler ama bunu ispat edecek bir belge ortaya koymaz.Zaman gazetesinin bu haberi bir kaç blok sitesinde tekrarlanır ama dediğim gibi kuru bir iddiadan öteye gidemez hatta yasak savar bir hali vardır.)

Dünyanın pek çok yerinde tarih öncesi devirlerden kalma ve günümüze kadar ulaşmış, uçak-helikopter-uzay adamı heykelleri bulunur ve bunları sergileyen müzeler para basmaktadırlar. Bu gerçeğe vurgu yapan Zecharia Sitchin hayretler içerindedir ve tanık olduğu bu garip olayı 'The Earth Chronicles Expeditions' adlı kitabında anlatır. (Türkçe çevirisi de var: Dünya Tarihçesi-Ruh ve Madde Yayınları)

Z. Sitchin'in söz konusu kitabında dikkatimi çeken bir detayı paylaşmak istiyorum (Her ne kadar direk bu konuyla alakalı olmasa da...): Sitchin kitabının başında "...Müttefiklerin saldırılarını savuşturmayı başaran Türk General Mustafa Kemal Atatürk, modern Türkiye'yi kurarak yirminci yüzyıla taşıdı..." der. Daha sonraki bir paragrafta buna rağmen ülkede hâlâ yirminci yüzyıla entegre olamamış zihniyetlerin bulunduğunu ve bunların Atatürk'ten hazzetmediğini anlatır. Ve konuyu bu heykel meselesine getirir...