SİRİUS YILDIZININ GİZEMİ

Yaşam algıdır derler. Bir astronomun gözüyle yıldız kümeleri yoğun ışık saçan plazma küresiyken bazıları için koca evrende tanrının farklı boyutlardaki tezahürüdür. Sadece karanlık geceleri aydınlatmak için orada durmadıkları ise aşikârdır. Hiç şüphesiz yıldızlara ayrı coğrafya ve kültürlerde, birbirinden bağımsızmış gibi görünen ancak özünde aynı olan inanç sistemleri farklı anlamlar yüklenmiştir. Bu sembolizmin en yoğun olduğu yıldızlardan biri olan Sirius “Köpek Yıldızı”,”Demir Kazık” gibi adlarla ifade edilir. Bazı kaynaklar Demir Kazık yıldızını Kutup yıldızı olarak ifade etse de mitolojik imgeler açısından bakılırsa işaret edilen yıldız Demir Kazık’tır. Ezoterik öğretilerde köpek, kurt, çakal biçiminde simgelenmiştir.

 

KOPEK TAKIM YILDIZI-CANİS MAJOR

Yunan mitolojisinde avcı Orion’un köpeğidir. Türk mitolojisinde göksel sarayın bekçisi göksel kurttur.Roma mitolojisinde Roma şehrinin kurucuları Romelus ve Remus’u emziren kutsal kurttur. Zulkarneyn’in bu yıldıza giderek Yecüc ve Mecüc’ü hapsettiği düşünülür. Sahra Çölü’nün gizemli mavi adamları olarak bilinen ve hatta son dönemlerde Kaddafi’nin paralı askerleri olarak anılan Tuareg aşireti de bu yıldıza köpek yıldızı demiştir.


Sirius’un çeşitli adlarından bazıları şunlardır:

“Sothis” (Eski Mısırca adının Grekçe’ye uyarlanmış hali)
“Sigi” (Dogonlar’da)
“Sigo” (Bambara’larda)
“Şira” (Araplar’da)
“Seirios” (Yunanlar’da)
“Sirius” (Romalılar’da)
“Kak-si-sa” veya “Kak-si-di” (Asur-Babil’de)
“Kak-si-si” (Hititler’de)
Tistirya“, “Tishtrya” veya “Tiştria” (Zerdüştçülüğü benimsemiş kavimlerde)
“Sima Kayne” (Bozolar’da)
“Sirona” (Galyalılar’da)
"Hu-Şi" (Çinliler’de )

Sirius, Antik çağ ezoterizminde, Çin’de, eski Mısır’da, bazı Afrika kabilelerinde, Mezopotamya’da, Anadolu’da yaşamış Hititler ve Urartular’da, Hopi kızılderililerinde, Şamanist Türkler’de ve kimi araştırmacılara göre yitik uygarlıklardan Mu ve Atlantis’te her zaman önemini korumuştur. Kimilerine göre bu yıldıza bu kadar önem verilmesinin nedeni, Dünya’nın görünmez idarecilerinin Dünya üzerindeki sevk ve idarelerini bu yıldız varlıkları aracılığıyla gerçekleştiriyor olmalarıdır. Sirius yıldızının bu rolü hakkında bilgi veren kişilerden biri Lori Tostado’dur.

Sirius kültürü, yeryüzündeki birçok uygarlık için kutsal olan Sirius takımyıldızı etrafında oluşan inanmalar, anlatmalar ve pratikler bütünüdür. Mu, Atlantis, Eski Mısır, Antik Yunan, Roma, Mezopotamya, Çin, Hint ve Afrika Dogonları arasında belirgin bir şekilde rastlanan Sirius izlerine çok benzer izler, Türk mitolojisinde de mevcuttur. Siriusyen kültürün en önemli motifleri olan “gök tanrı”, “kurt / köpek”, “yay - ok” ve “yıldız” motifleri, Türk mitolojisinin de en önemli motiflerindendir. Bu derece paralellik gösteren kültürlerin temelinde aynı etkininin olup olmadığı hakkında yaptığımız araştırma sonuçlarının yer aldığı bu tez çalışmasının gerçek amacı, Sirius A ve Sirius B yıldız çiftinin bazı noktalarda bir sırra dönüşen bilgilerinin, Türk destan ve efsanelerinde yer alıp almadığı sonucuna ulaşmaktır.

Muhyiddin-i Arabi, bir kitabında Dünya’nın, Yengeç burcunun yönetiminde olduğundan bahseder. Buradan yola çıkarsak Yengeç burcu içinde yer alan yıldızlar Dünya açısından önemlidir. Sirius takım yıldızı da temsil ettiği mânâlar dolayısıyla ve oldukça yakında bir takım yıldız olması sebebiyle, Dünya üzerindeki etkileri çok önemsenir. Nasıl ki astrologlar Jüpiter gezegenini önemseyip, iyi talih ve şans gezegeni olarak tanımlıyorsa, Sirius da böyle tanımlanır. Sirius ile ilgili bu bilgi, çok eski tarihlerden beri bilinip bugüne dek ulaşmıştır.

Geleneklerde Sirius Sistemi ile ilişkilendirilen biçimsel semboller üç uçlu yaba, yay ve ok, hayvansal semboller kurt ya da köpek ve yunus, sayısal semboller ise 3, 22, 23, 44, 49 ve 50 rakamlarıdır.

Büyük Köpek Takımyıldızı’nda yer alan bu yıldız gökyüzünün en parlak yıldızıdır. Güneşten 8.6 ışık yılı uzaklıkta olmasına rağmen parlaklığı güneşin 23 katıdır. Astronomlar Sirius-B için ‘’küçük yıldızlardan biri olmasına karşın yoğunluğu oldukça ağır bir yıldızdır ‘’derler. İnsan aklının algılamakta zorlanacağı bir nokta ki bu yıldızdan alınacak minik bir maddenin 1 ton geleceği söylenmektedir. Yoğunluğu demirden daha sert olan bu madde dünyadaki en sert mineral olan elmastan 300 kat daha serttir. İlginç bir biçimde bu yıldıza Türk astral kültüründe de demir gibi sert anlamında Demirkazık yıldızı denir. Demirkazık astral mitolojik Türk tasavvurunda evrenin direği ve göğün kapısı olarak adlandırılır. Sıcak ve soğuğun bu kapıdan geçtiği düşünülür. Bu yıldızın güneşle birlikte doğduğu temmuz ve ağustos ayları orta ve kuzey enlemlerde kavurucu sıcakların olduğu köpek günleri olarak adlandırılır. Hatta İngilizcede dog days ifadesi buradan gelir. Bu günlerde sıcaklığa bağlı olarak salgın hastalıklarda da artış gözlemlenmiştir. Büyük Plinius ya da Yaşlı Pliny olarak bilinen ünlü Romalı filozof, Naturalis Historia adlı eserde temmuz ve ağustos aylarının kuduz köpekler tarafından saldırı riski taşıyan aylar olduğunu ifade etmiştir. Demirkazık’tan sıcaklığın yeryüzüne inmesi gibi düşünebiliriz bunu.

ŞAMANIN YOLU SİRİUS’UN RENGİSİRİUS YILDIZI

Eski Türk kavimlerine göre, bu yıldız tanrının ışıklı ülkeleri olan gök ile yeryüzünü birleştiren kutsal bir kapıydı. Bu yıldız ruhlar âlemi ile ölümlülerin yaşadığı maddi âlemin sınırıydı. Tanrıyla insanı ayıran çizgidir de denilebilir. Tanrı insanlara bu kapıdan iyilikler gönderirdi. Şamanlar uçarak bu kapıdan Tanrı ile iletişime geçerler bu yıldıza ulaşıp yukarısına çıkamazlardı. Tanrı şamanlara bu kapı vasıtasıyla bir elçisini gönderir şamanların isteklerini bu elçi vasıtasıyla dinlerdi.
Türklerin yaradılış efsanelerinde gökten mavi ışık huzmesi içinde inen Gök (mavi) kurt sembolü yaygındır. Orta Asya’da Göktürklerin Türeyiş efsanelerine göre tüm ailesi yok edilen bir çocuk(ki sembolik anlamda bu güneş sistemi)dişi bir kurdun(köpek yıldızı) yol göstermesiyle kurtulur. Kurt çocuğu emzirir ve çocukla evlenir. Gök Tanrı dünyaya kurt biçiminde iner. Ezoterik öğretilere göre de dünya planetinin oluşması aslında Sirius (köpek yıldızı) ile güneş sisteminin evlenmesinin sonucudur. Mavi ışıklı kurdun, soyu yok olmuş bir çocukla evlenmesi benzerliği ne kadar enteresandır.

Türklerin eski inançlarında kurt kutsal sayılır. Yaradılış efsanelerinin çoğunda ve dünyanın sembol havuzunda dişi kurt önemli bir anlam içerir. Gökyüzü tarafından gönderilen Aşina adındaki bir dişi kurdun efsanesi günümüze kadar gelmiştir. Kurt resimleri pek çok Türk kavminin bayraklarında yer almış, komutanlara Kök-Böri denmiştir. Kök eski Türkçede Gök demektir. Böri ise Kurt demektir. Türkler’e ait en eski belge niteliği taşıyan MS V1. yy da oluşturulan Mahan Tigin adlı bir Türk şehzadesine ait olan Bugut yazıtlarında taşlara kazınmış kurt kabartmaları görürüz.
Atatürk’ün emrini verdiği ilk paranın üstünde kurt ambleminin olması ne kadar manidardır. Mustafa Kemal’ e arkadaşları bu paradan sonra çılgın Türk diye kendi aralarında lakap bile takmışlardır.
Bu yıldızın rengi hakkında da farklı görüşler vardır. Kırmızı, turuncu renklere anılmasına rağmen 1. yüzyılda yaşayan şair Manilius ve 4. yy da yaşayan Avienus bu yıldızı deniz mavisi olarak ifade ederler. Japon dilinde de mavi yıldızdır.

ARAPLAR VE İSLAM DA SİRİUS

Siriuus yıldızından Zend Avesta’da da söz edilir. Birçok kutsal metinde sözü edilen tek yıldız olan Sirius, yeryüzündeki birçok uygarlık için de en kutsal yıldız olmuştur. Sirius, Zend Avesta’da yağmur tanrısı Tishtrya’nın yıldızı olarak düşünülmüştür. Tishtrya, yağmurların yağdırılması ve suların ülkeler arasında bölüştürülmesi ile ilgili bir yazatadır

Harran Sabiileri Ay tanrısı Sin’e, aya, güneşe ve yıldızlara taparlardı. Hepsinin ortak yıldızları da Şira, yani, "Şirayı Yemani" (Sirius, Süreyya, Pleiades) ile "Şirayı Gumeyşa" (Procyon) takımyıldızlarıdır.

Sirius, Araplarının şans ve uğur kaynağı sayıp bahtlarını kendisine bağlı gördükleri yıldızdır.

Eski Mısır’da Sirius’un hareketlerine göre tarım faaliyetlerinin düzenlendiğini hatırladığımızda Arapların, Sirius takımyıldızını kutsal saymaları boşuna değildir. Araplar, Sirius’un yağmurları yağdıran, bereketi veren yıldız olduğuna inanırlardı. Araplar, Sirius’a “En Necm” de derlerdi. Bu nedenle kişi adlarında “Abd-Necm” (Necm’in kulu), kölesi, “Abd-at-Süreyya (Süreyya’nın kölesi) şeklinde tanrı adı olarak kullanırlardı. Kurân-ı Kerîm’de Necm Suresi 49. ayeti: “O, Şira yıldızının Rabb’idir.” derken, Şira en parlak yıldızı "Şirayı Yemani" (Süreyya, Sirius) ve en parlak yıldızı "Şirayı Şami" olan "Küçük Köpek" takımyıldızından oluşan iki takımyıldızın adı olması yüzünden iki takımyıldızın da Allah’ın yıldızları olduğunu söyler.

Arapların Şira’yı "Gumeyşa" (Sulu Gözlü Şira) adıyla andıkları “iki” yıldız’dan oluşan bu takımyıldız ile “10 yıldızlık” Büyük Köpek takımyıldızını hesapladığımızda her ikisinin yıldız sayıları “12″ ye ulaşır. Bu da bize bütün dinlerde ve mitolojilerdeki “12″ sayısının sırrını verir. Ayrıca “Hilal-Yıldız” sembolü de muhtemelen bu takımyıldızını temsil etmektedir. Büyük köpek takımyıldızındaki on yıldızın da “1 güneş 1 ay” şeklinde “çift” dizilişli olmaları, “Hilal- yıldız” kavramının kaynağıdır. Bu yıldıza, "Merzemü’l-Cevaza", "El-Kelb’ul-Ekber", "el-Kelb’ul-Cebbar", "Şi’ru’l-Ebur" gibi isimler de verilmiştir.

Himyer Arapları’nın Yahudiliği kabul etmeden önce güneşe taptıkları Kurân-ı Kerîm’in Belkıs ve kavmiyle ilgili atfından anlaşılmaktadır. Güney Arapları’nın ayrıca Ay’a taptıkları ve onu temsîlen bir put edindikleri, Benî Uzre’den bir kabilenin "Şems" adlı bir putunun bulunduğu ve Abdüşems adının Araplar’da yaygın olduğu, çevredeki kültürlerden etkilenen Kuzey Arapları’nın da yıldızları ilâh kabul ettikleri, Lahm ile Cüzâm’ın Müşteri (Jüpiter), Kays Aylân’ın Şi’râ (Sirius), Temîm’in Deberân (Eldeberân), Tay kabilesinin bazı boylarının Süreyyâ ve Esed’in Utârid (Merkür) yıldızına taptığı bilinmektedir. Lahm, Himyer ve Kureyş kabileleri tarafından da şi’râ yıldızı (Sirius) takdis ediliyordu.

Sirius (Arapça adıyla Şi’ra), Kuran’da adı geçen bir yıldız olup, kendisinden Necm (Arapça’daki anlamı yıldızdır) suresinde söz edilir.İlginç bir rastlantı, söz konusu yıldızdan surenin 49’uncu ayetinde söz edilmesi ve aynı surenin 9’uncu ayetinde iki yıldızın yörüngelerini ima edercesine “iki yay” ifadesinin geçmesidir. Her iki ayetin sayıları yani 49 ve 9 yan yana getirildiğinde ise söz konusu yıldızların kimi astronomlarca ileri sürülmüş dolanım süreleri olan 49,9 (yıl) sayısının oluştuğu görülmektedir.

Sirius takımyıldızı, birbirleri arasında "yay" şekli çizerler ve her 49,9 yılda birbirlerine yaklaşarak gökyüzünde sarkarlar. Bu bilimsel veri, Harward, Ottowa ve Leicester Üniversiteleri’nin astronomi bölümlerinde onaylanmıştır. Sirius’tan bahseden Necm sûresi’nin 9. ayeti, bu bakımdan da çok ilginçtir:

"Sonra yaklaştı da aşağıya iniverdi. Derken iki yay kadar veya daha yakın oluverdi."


Taberî ve Elmalılı Hamdi Yazır’a göre Necm sûresi 9’da, Sirius’a tapınmaya dayanan eski Arap inancını red mahiyetinde bu yıldızın rabbinin de Allah olduğu vurgulanmaktadır. Araplarda Şi’râ’ya hürmet eden ve dünyada onun tesirine inananlar bulunduğu ve doğuşu esnasında gayba dair sözler söyledikleri cihetle burada özellikle Şi’râ’ya izafetle "Rabbü’ş-Şi’râ"buyurularak Şi’râ’nın Rab (terbiye eden) değil merbûb (terbiye edilen) olduğu gösterilmiştir. Böylece onların inançları reddedilmiş ve kendilerine, "Şi’râ"ya değil, "Şi’râ’nın da Rabbi olan Allah"a ibadet edilmesi gereği anlatılmıştır.Mevdûdî ise bu âyeti, "Sizlerin nasibi Şi’ra yıldızına bağlı değil, onu yaratan Allah’ın elindedir." olarak tefsir etmiştir.

Üstte de belirttiğimiz gibi, Araplar arasında bu yıldıza tapanlar vardı. Ayrıca kimileri de onu önemli olayların habercisi sayarak hareketlerini gözlüyorlardı. Seyyid Kutub’a göre kayan yıldıza yemin ederek söze başlayan, yüceler alemine dönük yolculuktan söz eden, bunların yanı sıra tek Allah inancını zihinlere yerleştirmeyi, asılsız ve tutarsız putperestlik inancını reddetmeyi amaç edinen bu surede yüce Allah’ın "Şi’râ" yıldızının da Rabb’i olduğunun vurgulanması son derece anlamlıdır

KADİM MISIR VE SİRİUS


Antik Mısır uygarlığı bu yıldıza çok önem vermiştir. Sirius’u Ra’nın güneşi olarak görmüşlerdir. Bir anlamda güneş sisteminin güneşidir. Mısır rahipleri ezoterik bazı bilgileri Atlantis’ten almışlardır ve bu yıldızın dünyanın gelişiminde evrimsel bir role sahip olduğunu düşünmüşlerdir. Bu nedenle Sirius dünyanın geçmişinde de geleceğinde de oldukça önemli bir yıldızdır. Sirius ezoterik bakış açısıyla bir nevi tekamülün kuantum sıçraması olarak görülür.
Mısırlı rahipler takvimlerini güneşe göre değil bu yıldıza göre düzenleyerek tanrıça İsis’in yıldızı demişlerdir. Sirius yıldızının şafak yükselişinde olduğu zaman yani gün ağarmadan yeni yılın ilk günü olarak kabul edilirdi. Sirius bayramı kutlanırken Memfis’te Nil’in taşma alametleri belirirdi ve yeni suyun ilk dalgası, kuru toprakları susuzluktan kurtarırdı. Bitkilerin hayat bulmasını, yılda üç kez ürün alınmasını Sirius’a bağlamışlardır. İskenderiye’de basılan Grek madeni paralarda İsis köpeğin üzerinde tasvir edilmiştir. Mısır tapınaklarının geçitleri ve iç odaları Sirius yıldızını görecek şekilde yapılmıştır. Denderah’taki Hathor Tapınağı'nda, “İsis yeni yılın ilk gününde tüm ihtişamıyla mabette parlar, tapınağı aydınlatır ve ışıkları ufuktaki babası Ra’nın ışıklarına karışır.’’ifadesi bulunur…
Sirius’un görünmez olduğu dönem (3–4 Temmuz civarı) 35 gün önce ve 35 gün sonra toplam 70 gün boyunca ölülerini gömmemişler çünkü bu dönemde diğer âleme açılan kapının kapalı olduğunu düşünmüşlerdir. Sirius’un görülmediği 70 gün boyunca İsis ve Osiris’in duat adı verilen öte âlemden seyrettikleri düşünülürdü. Başka bir görüşe göre de Sirius yıldızı, görülmediği dönemde Tanrıça İsis hamiledir, yükseldiğinde yani parlamaya başladığında oğlu Horus doğar.

İSİS

HORUS


Kadim Mısır uygarlığında da köpek, çakal figürü ile İsis-Sirius arasında birtakım ilginç bağlantılar vardır. Köpek başlı Anubis ile İsis’in ilişkisini orta dönem Plâtoncularından Plutarchus şöyle açıklar:” Nephtys (İsis’in kızkardeşi) Mısırlılar’a göre dünyanın görünmez yüzüdür. Görünebilen yüzü ise İsis’tir. Bunlara dokunan çember ki ona ufuk denir, her ikisinin de ortak noktasıdır. Bu Anubis adını alır köpek ve çakal biçiminde ifade edilir.”

ANUBİS


Anubis’in görevi ölüleri korumak ve yüceltmektir. Ölen kişi yargılanırken Anubis onlara yardım eder ve ölülerin kutsal mumyalayıcısı olarak görülür. Anubis aynı zamanda adil bir yargıçtır. Terazinin bir kefesine ölenin kalbi(yani ruhunun kalitesi) diğer kefesine ise (gerçekliğin simgesi olarak) tüy koyar. Anubis’in tanrıların insanları eğitmesinde yardımcı olmak gibi bir görevi de vardır. Ölümle birlikte bedeni terk eden ruhların gittiği yer onlara göre Sirius’tur. Onlar da tıpkı Türk mitolojisinde olduğu gibi Sirius’ u diğer âleme açılan göğün kapısı, göbeği olarak görmüşlerdir.Burada da ortak figür Anubis ve Aşina(Asena)’dır.

Sirius yıldızı, eski Mısırlılar için çok önemliydi. Bu sebeple hem takvimlerini, hem de tapınaklarının yönünü Sirius’a göre ayarlamışlardı. bu ilk takvim toplam 365 günden ve her biri 30 gün çeken 12 aydan meydana geliyordu. Her yılı dört aydan oluşan üç mevsime ayırdılar: Taşma mevsimi, Suların çekilmesi ve Hasat. Bu takvimde esas alınan gün ise, Sirius’un doğuşunun Güneş’in ışığından yeterince uzaklaşmış olmasından sonra, Güneş’in doğuşundan hemen önce açıkça görülür hale geldiği gündü. Bir başka deyişle bu, Sirius’un Mısır göklerinde 70 günlük yokluğundan sonra belirdiği gündü ve Nil Nehri’nin her yılki taşmasından hemen öncesine ve yaz gündönümüne denk gelirdi. Sirius’u (Sothis) ifade eden hiyeroglifin glifleri üçgen, beş uçlu yıldız ve yarım dairedir. Sirius-A, eski Mısır panteonunda İsis tanrıçasıyla özdeşleştirilirdi ki, İsis, eşi Osiris ve oğlu Horus ile bir üçlem oluştururdu. Sirius’un gökyüzünde görülmediği söz konusu 70 gün, İsis ve Osiris’in duat denilen ötealemde seyrettikleri dönemi simgelerdi.

GİZEMLİ KABİLE DOGON’LAR

Dogonlar neden gizemli bir kabiledir öncelikle bunu açalım. Afrika’nın Mali Cumhuriyeti’nde yaşayan ve sayıları 300.000 civarında olan kara kıtanın, kara insanları hayvancıkla ve avcılıkla uğraşan kendi haline yaşayan bir kabiledir. Teknolojik hiçbir imkâna sahip olmayan ve çadırlarda yaşayan bu kabile hakkında yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan bilgiler şok edicidir. Güneşin hareketlerini, Jüpiter’in uyduları olduğunu, Satürn’ün halkalı bir gezegen olduğunu Ay’da kraterler olduğunu bilmektedirler. Bu kadar bilgiyi nereden öğrendikleri sorulduğunda ise cevap daha şaşırtıcıdır “atalarımızdan öğrendik! Bununla da kalmayıp Sirius’un çift yıldız sistemine sahip olduğunu, spiral galaksimiz dışında başka spiral galaksilerin de var olduğunu söylemişlerdir.

Sirius'un modern teleskoplarla gözlemi

Dogon çizimlerinde Sirius'un durumu

 


En şaşırtıcı olan nokta ise şudur: 31 Aralık 1862’de Amerikalı Alvan Graham Clark o dönemin en güçlü teleskopuyla ilk kez, Sirius-A’nın günümüzde Sirius-B ya da “köpek yavrusu” adı verilen zayıf ışıklı bir eşini gözlemledi ve Sirius'un gerçekten de spiral çift olduğunu ortaya çıkardı!
Dogonlar’ın ilkel şartlarda bu kadar bilgiyi bilmelerini bazı araştırmacılar dünya dışı varlıklarla iletişime geçmelerine bazıları ise Atlantis ve Mu uygarlığından gelen bilgilere bağlamıştır. Dogonlar’ın Nommo adını verdikleri bir tanrıları vardır.

 

NOMMO

Onlara göre tanrı Nommo’nun gemisi aracılığıyla gelen tohumlar sadece içinde yaşadığımız planette değil üst üste konmuş boyutlarda da yeşermiş ve büyümüşlerdir. (Türk mitolojisindeki tanrının ışıklı gökleri gibi.) Sirius yıldızına Po-Tolo(küçük yıldız) adını vermişlerdir. Onlara göre:” Âlemdeki her şey Sirius’ta vardır. Sirius yıldızından aktarılan tohumlar dünyayı yaratmıştır. Güneş sistemi Sirius ile evlenmiş güneş doğduktan sonra Sirius yol göstermiştir.”Türk mitinde geçen göksel kurdun çocuğa yol göstermesi gibi.

AZTEKLER

 

Köpek Tanrı Xolotl

Aztek mitolojisinde köpek biçiminde temsil edilen tanrı, Xolotl’dur. Sirius–A ve B’yi ifade edercesine ikiz olduğu belirtilen Xolotl, Güneş’i taşıyan, yani hareketini sağlayan, yıldırımı şekillendiren ve ölülerin ruhlarına öte–âlemde refakat eden tanrı olup, ok ve yılanla ilişkilendirilir.

l

Kuzey Amerika kızılderili kabilelerinde Sirius ya köpek ya da kurtla ilişkilendirilir. Meksika’daki Seri’ler ve Sonoran Çölü’ndeki Tohono O’odham yerlileri Sirius’u “dağın koyunlarını takip eden köpek” olarak belirtiler, Karaayak dilinde ise bu yıldıza “köpek-yüz” denir. Cherokee (kabile) kızılderilileri Sirius’u Antares yıldızıyla eşleştirir ve her ikisini “ruhların yolu”nun sonunun bekçisi olan köpek yıldız olarak kabul ederler.

ASTROLOJİK BAKIŞ AÇISIYLA SİRİUS

Köpek Yıldızı’nın hemen altında Argo Gemisi adıyla anılan takımyıldızı yer alır. Astrolojik olarak gökyüzündeki bu bölge Yıldızlar Nehri olarak bilinir, burası yüksek şuur denizinin kapısıdır.
Sabit yıldızların ve onların bulundukları bölgenin maddenin özlerini ya da maddenin ruhlarını içerdiği söylenir… Yaşayan bir ruh maddenin yüksek bir özüdür ve tekâmül ettikçe bir yıldıza da dönüşebilir. Bu yıldızlar ve özler ise ilahlara dönüşür.
Astrolojik anlamıyla Sirius, düşünme kapasitesi ve gelişmeyi ifade eder. Bu yıldız Jüpiter ve Mars karakterindedir. Genişlemek, büyümek ve yakıcı kelimeleri Sirius’u ifade eden kelimelerdir. Kişinin bir ideal uğruna kendini kurban etmesi, yaptığı küçük bir işle bütünü yani kolektifi etkileyecek güce sahip olması, yaptığı işlerin dünyevi anlamda kutsal olması anlamlarına gelir. Olumsuz yönü kullanıldığında hırsın, gururun kişiyi yakması anlamına da gelebilir.
Doğum haritalarında yükselen ya da tepe noktası ile kavuşumda ise kişiye talih, ün, şöhret verdiği ifade edilir. Ancak tabi ki bu ünü kişinin nasıl kullandığı da önemlidir. Bilirsiniz ki şöhret olumlu ve olumsuz ifadeleri de kendi içinde barındıran bir kavramdır.

İNANC TACİRLERİ VE SAPKINLAR

Günümüzde, bir çok inanç taciri (Örneğin Bilgi Kitabı’nın yazarı Vedia Bülent Çorak gibi), Sirius’u çarpık inancını pazarlama vesilesi etmekte ve her fırsatta bu yıldızdan söz etmektedirler. Yapısını oluşturan mânâ terkibinin yeryüzündeki insanların değer yargıları açısından önem taşıması, Sirius’u zaman içinde insanların zihninde diğer yıldızlardan daha değerli kılmıştır. Bu bilgi, kuşaktan kuşağa geçtiği için, tarihin her döneminde popüler bir yıldız olmuştur. Bu değer verme konusunda öylesine ileri gitmişler ki sonunda Sirius yıldızından bir şeyler bekleme veya ümit etme gibi bir duruma girmişler, hattâ bu kadarla yetinmeyip Allah’ı bırakıp Sirius’a tapmaya başlamışlardır. Ya da bugünkü gibi kurtarıcı olarak Sirius’taki Tanrı(!)yı veya Tanrılar(!)ı bekler olmuşlar.

Ne yazık ki bu gibi tapınmaların ve beklentilerin tümü, galaksi içindeki veya Güneş sistemi içindeki "cin" dediğimiz negatif ruhâni varlıkların telkini ile oluşmuş ilhamlar ve inanışlardır. Gerçekle alakası yoktur. Sirius’u da Allah yaratmıştır, Sirius’un rabbi de Allah’tır. Kur’ân-ı Kerîm’de de Sirius’tan söz edilmesi de insanların güçlü pozitif etkileriyle bilinen bu yıldıza tapmasına engel olmak içindir.

Cinler de Sirius’un yaydığı titreşimlerin zenginlik, ün, ölümsüzlük, bolluk, bereket, şans ve iyi talih olduğunu ve dünya üzerinde etkili bir burçta yerleşmiş olduğunu çok iyi bilmektedir. Bu bilgiyi insanların manevi duygularını sömürmek amaçlı kullanıp, birtakım saf insanları kendilerine esir etmektedirler. Örneğin, "Kurtarıcı Tanrı(!)nız Sirius’ta yaşıyor, çünkü O kutsal bir yıldızdır (Meselâ Scheat’ta yaşıyor deseler, o tanrı insanların indinde kurtarıcı ve sevimli bir tanrı olmazdı, ne zekiler!!) ve bir gün (kıyamet zamanında) sizleri kurtarmak için Dünya’ya gelecek.. Bizler de o Tanrı(!) ile sizin aranızda yüksek (ilâhi) bir kanalız, ondan (dolayısıyla Sirius’tan) haberler getiriyoruz. Biz falanca meleğiz, filanca mesajcıyız" vs. gibi... Oysa Kurân’ın tanımına göre Ahad ve Samed gibi zati sıfatların sahibi Allah’a rağmen bu gibi tanrılar olamaz.

1995’de Fransa’da günümüz UFOloji dinlerine mensup 15 kişi intihar etti. İntihar yöntemleri ise benzin veya propanla kendilerini havaya uçurmaktı. Böylece Sirius’taki sonsuz hayata başlayacaklarına inanıyorlardı.

Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde "Yüce Kaynak" isimli tarikatın 39 üyesi topluca intihar etti. Rancho Santa Fe kentinde, bir milyon dolarlık malikânede bulunan cesetlerin hepsinde siyah pantolon ve koyu renk tenis ayakkabıları bulunuyordu. Vücutlarının üst tarafında başlarını da örten piramit biçiminde mor renkli kefene benzer bir örtü vardı. Kolları açık, sırt üstü yatıyorlardı. Tarikatın üyeleri, başka bir gezegenden geldiklerine ve dünyaya melek olarak gönderildiklerine inanıyorlardı.

Başka bir trajiktik olay ise, Luc Jouret tarafından kurulan “Solar’s Temple/Güneş Tapınağı” tarikatının gerçekleştirdiği toplu intihardır. Sirius yıldızında yeniden dünyaya geleceğine inanan tarikatın 53 mensubu, 1994 Kasım’ında İsviçre’nin ve Kanada’nın değişik yerlerinde aynı anda intihar ettiler. Güneş Tapınağı tarikatına bağlı 16 kişi 1995 Kasım’ında Fransa’da; 5 kişi de 1997 Mart’ında Kanada’da kendilerini yakarak intihar ettiler.