BİTKİLERİN GİZEMİ |
Bu güne kadar bilinçsiz oldukları kabul edilen bitkilerin de duyguları olduğu bilinmiyordu Pierre Paul Sauvin, New Jersey'deki Uluslararası Telefon ve Telgraf Kurumundaki masasında oturuyordu. Bacağına küçük bir radyo alıcısı bağlamıştı, Gün boyunca kendi kendine yüksek sesle şark mırıldanıyordu. İş arkadaşları onun bu mırıldanmalarına hiç kulak asmıyordu.
TELEFONDA BİTKİLERİ İLE KONUŞUYOR |
Her saat başı Kendini yanıt verme makinesine tanıtmak içinse, bir tür şifre kullanıyordu. Ahizeye yakın tutarak bir tarağın dişlerine parmağını sürtüyordu. Ayrıca alıcısı aracılığı ile gönderdiği bir dizi sinyalle, çeşitli aletleri de harekete geçiriyordu. Sonra birkaç dakika süre ile telefonla görüşüyordu. Sauvin, kiminle mi konuşuyordu? Evindeki bitkilerle...Çok az insan evindeki bitkilerine böyle yoğun bir ilgi gösterir. Birçok kişi sadece, bitkilerine su verirken böyle sevgi dolu birkaç sözcük kullanır. Ya da bitkilerin yapraklarını şefkatle siler. Bununla beraber, binlerce insan, bitkileri ile arkadaşça bir tonda konuştuklannda, onların daha güzel ve sağlıklı bir şekilde geliştiklerini söylüyor.
BİTKİ YALAN MAKİNESİNE BAĞLANIYOR |
Sauvin, deve Backster'in yaptığı bir dizi deneyi tekrarlayıp, yeni bir şeyler bulmaya çalıştı. Cleve Backster il 1960'ların sonlarına doğru yapılan bir radyo söyleşisini dinlemişti Cleve Backster eski bir CIA görevlisiydi. Uzmanlığı yalan makineleri üzerineydi. Bir gece aklına birden bitkilerden birini yalan makinesine bağlamak geldi. Seçtiği bitki evlerde sıkça yetiştirilen türden bir bitkiydi. Amacı bitkinin saksıdaki suyu nasıl aldığını gözlemekti
ÖZEL BİR YÖNTEM |
Backster tarafından kullanılan alet de "Polygraf " adıyla bilinen bir yalan makinesiydi. Polygraf, soruşturma altındaki kişinin kan basıncını, terlemesini ve istemsiz kan hareketlerinin ölçebiliyordu. Ayrıca derinin iletkenliğindeki en küçük değişimleri bile kayıt ediyordu.
BİTGİYE ELEKTRODLAR BAĞLANIYOR |
Backster da aynı Elektrotları, bu kez bitkiye bağladı. Sonra bitkiyi suladı. Yaprağın elektrik iletkenliğinde bir artış olacağını umuyordu. Çünkü su dokulara kadar yükselecek ve sonunda yaprağa kadar gelecekti. Ancak inanılmaz bir şey oldu umulanın tam tersine grafikte düzenli bir düşüş oldu. Bu tıpkı insanların hoşlandıkları bir şey karşısında verdikleri tepkiye benziyordu. Backster bu olay karşısında daha ayrıntılı incelemeler yapmaya karar verdi. Acaba bir bitki kendisine zarar verildiğinde nasıl davranırdı ?kendine bir fincan kahve yapmıştı. Elektrotların bağlı olduğu yaprağı sıcaka suya batırdı. Ancak belirgin bir reaksiyonla karşılaşmadı. Daha etkili bir şeyler yapması gerekiyordu. Yaprağı yakmaya karar verdi . Bu düşünce, aklına gelir gelmez daha hiç bir şey yapmadan, polygrafın kalemi kağıt üzerinde aniden yukarı fırladı. Backster, kibrit bulmak için odadan çıktı. Geri gelişi, kalemin ilkinde yaptığı gibi bir sıçrayışa neden oldu. Eğer yalan makinesi bir insana bağlı olsaydı, bu sıçrayışa korkudan oldu denebilirdi. Backster, daha sonra alevi yaprağa tutu reaksiyon ilkinden çok daha zayıftı. Sonradan yaprağı tekrar yakmayı düşünür gibi yaptıysa da, grafikte en ufak bir hareket meydana gelmedi.
BİTGİYE ELEKTRODLAR BAĞLANIYOR |
Backster’e göre bunun tek açıklaması vardı. Bitki onun aklından geçenleri okumuştu.Ayrıca, gerçek düşünceleri ile yapamcıkları birbirinden ayırabiliyordu. Olayın kapsamlı bir şekilde araştırılması gerekiyordu. Belki de yalan makinesinde bir hata vardı. Bitki gerçekten bir tepki göstermişti. Bir kaç ay boyunca bitki üzerinde bir çok deneyler yaptı. Deneylerde farklı aletler kullandı. Başka uzmanların görüşlerine başvurdu fakat her deneyde aynı sonuçları aldı. Backster, bu deneyler sırasında, yaprak bitkiden koparıldığı zaman da aynı olayın sürdüğünü gördü. Hatta elektrodun iliştirilebileceği kadar küçük bir doku parçasında bile aynı tepkileri gördü. Bikinin yaprağı küçük parçacıklara ayrılsa da, elektrotların arasında yerleştirilmek üzere, bir araya getirilse de sonuç değişmedi.
HER ŞEYİ ALGILIYORLAR |
Bitkiler, Backster'in dışındaki kişilere de aynı tepkiyi gösteriyorlardı. Hatta bitkiler odaya aniden giren bir köpeği bile hissedebiliyorlardı. Backster'e göre bitkiler bir örümceğin hareketlerini bile sezebiliyorlardı. Sanki, bitki örümceğin kendisine zarar vermeyeceğini biliyordu. Bir keresinde, Kanada'lı bir bilim adamı onu n deneylerini izlemeye geldi. Bitkiler onun yanında hiç bir tepki göstermediler. Bilim adamı bitkileri alıp kurutma fırınında kurutuyordu. Backster olayı şöyle anlatıyor " tehlike öylesine büyüktü ki, bitkilerim korkudan bayıldılar. "
İLGİNÇ BİR DENEY |
Backster bitkilerin bu gizemli algılama yeteneklerini ispatlamak istiyordu. İlginç bir deney yapmaya karar verdi. Bu deneyde yalan saptama makinesinde eğitim gören altı öğrenciden yardım istedi. Öğrenciler, bir şapka içinden kağıt çekerek kuraya baş vurdular içlerinden biri "suç" işleyecekti. Bu suçu işleyecek olandan başka birisi de kesinlikle bilmeyecekti. Backster’in laboratuarında kimse yokken, bu öğrenci gizlice gelip, orada bulunan iki bitkiden birini sesizce yok edecekti yani öldürecekti. Olay kararlaştırıldığı gibi uygulandı. Arkadaşının yok oluşuna tanık olan bitki daha sonra yalan makinesine bağlandı ve altı öğrenci sıra ile bitkinin önünden geçtiler. İlk beşi geçerken hiç bir şey olmadı sıra suçlu öğrenciye gelince, Polygrafa bağlı olan grafiğin kalemi çılgınca hareket etmeye başladı. Bitki arkadaşının katilini tanımıştı.Backster şöyle düşündü. Öğrencinin duyduğu suçluluk duygusunu bitki Belkide, telepatik olarak algılamıştı. Ancak, bu öğrencinin bir bitkiyi yok etmekten dolayı hiç bir suçluluk duygusu duymadığını yine Polygraf aracılığı ile tespit edilmişti. Böylece, Backster, şu sonuca vardı: bu olay, bitkilerde belirli bir ilkel algılama yeteneğinin varlığını ortaya koyuyordu.
KURŞUN KUTUNUN İÇİNDE |
Backster deneylerini daha da ileri götürdü. Çok sevdiği bir bitkisi vardı. Bu bitki ona 25 km uzaktan bile tepki veriyordu. Bitkiyi, herhangi bir radyo dalgasından etkilenmemesi için, Faraday tüpünün içine koydu. Bir keresinde de radyasyondan etkilenmesin diye kurşun bir kutunun içine koydu. Ancak sonuçlar değişmedi. Backster deneylerini bu şekilde bir yıl kadar daha sürdürdü. Bütün bilim adamları gibi o da araştırmalarının sonuçların bir bilim dergisinde yayınlamak istedi. Böylece bilim dünyası da konuya ilgi gösterecekti. Bilim adamları benzer deneyler yapacaklar ve hatta, yeni bulgular elde edeceklerdi. Ancak, bir yandan da çalışma yöntemleri eleştiriliyordu. Backster'i eleştirenler haklı olarak onunda deneyin bir parçası olduğunu ve deney sonuçlarına etkide bulunduğunu ileri sürüyorlardı. Belkide diğer araştırmacılar aynı sonuçları elde edemeyecekti. Bu nedenle o içinde insan faktörünün hiç bulunmadığı, her şeyin kendi kendine olduğu, bir otomatik sistem geliştirdi.
KARİDESLERLE YAPILAN DENEY |
Backster, bitkilerin yaşayan dokuların ani ölümlerine tepki verdiklerini biliyordu. Bu bakımdan, deneylerinde küçük karidesler kullanmaya karar verdi Karidesleri kaynar suya atarak hemen haşlayan bir sistem geliştirdi. Bu düzenek, Belirli aralıklarla karidesleri kaynar suya bırakıyordu. Bazende bırakma işlemi gerçekleşiyor ama karides, suya atılmıyordu. Daha önceki deneylerde hiç kullanılmamış olan üç tane Filoderon bitkisi, üç ayrı Polygraf makinesine bağlandı muhtemel bir elektromanyetik bir düzensizliği saptamak için ise bir dördüncü alet bağlandı. Şunu kanıtlamak istiyordu. Bitkilerin yaşamaında bilinmeyen bir ilkel algılama yetisi vardı. Hayvan yaşamının yok edilmesi, bu yeteneği daha baskın ortaya çıkmasına neden olabilir.
SONUÇLAR |
Bu deneyin sonuçları 1968 de Parapsikoloji Kongresi'nde açıklandı. Karidesler, öldürülürken, bitkiler şiddetle tepki göstermişlerdi. Diğer zamanda yani karidesler kaynar suya atılmadığı zaman da ise hiç bir tepki yoktu. Bunun rastlantısal olma olasılığı 5 de 1' di. Backster'in Kongreye sunduğu bildiri olağanüstü bir ilgi uyandırmıştı. Dünya'nın bir çok gazete ve dergisinde yayınlamış.7000 bilim adamı, Backster'dan deneyleri ile ilgili ayrıntılı bilgi istemişti.
KİLOMETRELERCE ÖTEDEN |
İşte, bu sırada, Pierre Paul Sauvin de, Backster'in deneylerinden haberdar oldu. Sauvin, elektronik meraklısıydı. Backster’in polygraf aygıtına, çeşitli karmaşık mekanizmalar ekleyerek, yeni bir cihaz geliştirdi. Grafiği çizen kalem yerine, bir osiloskop taktı. Bu alet, değişimleri, bir ekranda çizgi şeklinde gösterecekti. Ayrıca, alete audio tonlu osilatör eklendi. Bu da, bitkilerden gelen tepkilere yanıt olacak sesler çıkaracaktı. Bunlar da, bir teybe kaydedilecekti. Böylece kilometrelerce uzakta masasında otururken, Sauvin, "telefon edip', bitkileri ile konuşabiliyordu. Osilatörden gelen yanıtları dinliyor ve bacağına bağlı bir başka aletten de ısıyı ve ışığı kontrol edebiliyordu.
BİTGİYE ELEKTRODLAR BAĞLANIYOR |
Sauvin'in aldığı ilk duygusal sinyal, hafif bir elektrik şoku ile oluştu. Oturduğu sandalyenin üzerinde şokun etkisi ile döndü, oldukça sarsılmıştı. Meydana gelen statik enerjiyi ancak masasına dokunarak, giderdi. Daha sonra, bilinçli olarak bu şoku hatırladığın da, bitkilerde bir tepki açığa çıktı. Sauvin, bu tepkiyi, bitkilerden 30 km. uzaktayken bile hissetti. Bununla beraber, bitkilerinden uzunca bir süre ayrı kaldığında, bitkilerin dikkatini çekmek zorlaşıyordu. Bu nedenle bazı vücut hücrelerini bitkilerin yanında bırakmayı ve uzaktan kumanda ile onlan öldürmeyi planladı. Bunun için de, kanını ve spermlerini kullandı ve olumlu sonuçlar elde etti. Bu deneyden yola çıkarak, bitkilerin zevk alma konusundaki tepkilerini merak etmeye başladı. İddia ettiğine göre, evde bir kız arkadaşı ile birlikte iken, duyduğu cinsel zevke bitkiler de tepki verdiler. Hatta, orgazm anında, Osilatörden çığlığa benzer bir ses çıktığını da ileri sürdü.
BAŞKA BİR GİZEM DAHA |
Yıl: 1971... Yer: California Mount Palomar gözlem evi yakınlarında, Temecule köyü çevresindeki Oak Grove Parkı. İki araştırmacı olan L.George Lawrence ve yardımcısı, çölümsü bir arazi dokusuna sahip bu yere, yaban menekşeleri, kaktüs ve avize ağacı olarak bilinen yucca gloriosa adlı bitkilerden geldiği iddia edilen sinyalleri kayıt etmek için geldiler.
Böyle bir yeri seçme nedenleri gayet basitti: Çünkü bu yöre, herhangi bir radyo veya elektronik frekansa oldukça kapalıydı. Buda yanlış kayıt yapmamak açısından hayati önem taşıyordu.Bu tür yanlış anlaşılmalara neden olabilecek frekanslardan korunmuştu. Dolayısı ile uygun bir deney alanıydı. İnsan uygarlığının ürettiği hiç bir elektromanyetik dalga Lawrence'nın yapacağı kayıtlara burnunu sokamayacaktı.
Lawrence'nın kullandığı cihaz, o güne kadar kullanılanlardan oldukça farklı idi. Ne denli küçük olursa olsun dışarıdan gelebilecek herhangi bir elektromanyetik dalganın önünü kesebilecek Farday tüpü denen bir aparatın arkasında bulunan sıcaklık denetimli banyoya yerleştirilmiş bitkilerin canlı dokularını taşıyordu. Bu dokular sinyalleri, elektronik duyargalarla karşılaştırılınca daha hassas kaydediyorlardı. Bu bulgu, Lawrence'in bir buluşuydu. Lawrence, bu bulguya şu inançtan ulaşmıştı Biyolojik ortamlar, biyolojik varlıkların sinyallerini tespit etmek için en ideal yerler olmalıdır. Seçilen çöl bitkileri birbirinden öyle uzaktı ki bunların kayıtlarını yapmak için bir elektrota bile ihtiyaç duymadılar. Çünkü bitkilerin birbirlerinden etkilenerek. saptırıcı tepkiler vermeleri imkansız gibiydi. Bu, bir elektrot tekniğini kullanmak yerine, konu seçilen bitkiye geniş açı diyaframlı merceksiz bir boru yöneltiyordu. Eğer gözlem mesafesi çok uzak bir yer olacaksa, o zaman bir teleskop kullanılıyordu ve konuyu diğer bitkilerden ayırabilmek için renkli bir bez kullanılıyordu,
Bu deneyler sonunda, ulaşılan bir sonuç şuydu: Canlı olarak kabul edilecek bir bitki dokusu, yönlü sinyalleri 1400 metreden yakalayabiliyordu. dokulardaki tüm gelişmeler, diğer deneylerin aksine grafik çıkarma yöntemi ile değil de, ses çıkartıcı bir aparat yardımı ile bu sinyalleri sese dönüştürülerek kaydediliyordu. Bu ses kayıttan elde edilen sonuç, bir tür düdük sesine benziyordu... Yani, grafik sayesinde görselliğe dayanan eski deneyler yerine, burada işitselliğe dayanan yeni bir metot kullanılıyordu. Bitkilerden gelen sinyallerin doğrultusunda, monoton ses ritimleri, ani pikler yaparak tırmanış ve iniş eğrileri çiziyordu. Lawrence ve yardımcısı günün ilerleyen saatlerinde yemek yemek için verdikleri ara esnasında bitkilere değil de, şansına gökyüzüne çevrili kalmış aletlerinden gelen tek düze düdük sesinin aniden kesildiğini ve darbeli kesik kesik bir ıslık sesine dörıüştüğünü gördü.
Bu ani değişim, hemen bu iki araştırmacının dikkatini çekmişti. Yerlerinden fırlayıp, aletlerin yanına koştular. Aletleri dikkatle incelemelerine rağmen, herhangi bir gariplik bulamadılar. Fakat bu ses sinyalleri, yaklaşık yarım saati aşan bir süre devam etti. Bu süre sonunda kesilen sinyaller, mutlak bir kaynağa sahip olmalıydı. Fakat bu süre içersinde aletin bağlı olduğu teleskopun ucu sürekli uzaya odaklanmış durumdaydı. Lawrence'ın aklına gelen ilk soru şu olmuştu: "Acaba uzaydan bir nesne veya birileri bir tür yayın mı yapıyordu?" bu iki araştırmacı, dünyadışı yaşamı hem ürkütücü hem de heyecan verici buluyorlardı. Fakat buna rağmen öyle kolayından milyarlarca ışık yılı uzaklıktan gelebilecek masajı da bitkiler sayesinde alabildiklerine de inanmak istemiyorlardı Lawrence, bu nedenle, aletleri, kusursuz bir hale getirmek için iki ayını verdi. Ve sonunda bir sistem çıktı ortaya: " Yıldızlararası sinyal alımı için biyodinamik alan istasyonu " 1972 yılının Nisan ayında, Lawrence, aletleri istediği mükemmelliğe getirmişti. İlk tespiti yaptıkları sırada teleskopun ucu, rastlantısal olarak, Büyük Ayı yakınlarında bir noktayı gösteriyordu.
Bu kez gözlem yapmak için Pisgah Kriteri'ni kendine gözlem noktası olarak seçti. Denizden 700 metre yüksekte çöllüklü bir bölgeydi burası. Elli kilometre karelik bir alana yayılmış bir lav tabası vardı. Bu nedenle bu alan içinde sinyalleri etkileyecek tek bir canlı bitki bile yoktu Canlılık adına neredeyse hiçbir- şey yoktu!
Geliştirdiği içinde alıcı görevini yapan canlı bitki dokularının bulunduğu cihaza bağlı olan teleskopu, Büyük Ayı yönüne çevirdi ve sinyalleri sese dönüştüren düğmeye bastı.Yaklaşık bir saat süresince tek bir çıtırtı bile çıkarmayan alet, bu bir saatin sonunda aniden hareketlendi ve kesik kesik ötmeye başladı. Bu seferki yarım saatin çok altında bir zaman dilimini kapsadı. Üstelik, daha önceki sinyallerin frekansında idi. Üç-beş dakikalık dizinler halinde geliyordu. Bu süre boyunca, teleskopun yönü hiç değişmedi. Lawrence, rastlantı sonucu sayılabilecek müthiş bir buluş yapmıştı. Fakat bu sinyallerin içeriği hakkında hiçbir fikri yoktu. Yalnız, geliş yönünde bir galaktik bir sapma söz konusu olabilirdi. Lawrence, bu konuda şunları ileri sürdü: " Bu tür sinyaller, yıldız yoğunluğu yüksek olan galaksi Ekvatorlarından geliyor olabilir. Kim bilir, belki de Büyük Ayı değil de, galaksi ekvatorundan kaynaklanabilir " Daha sonra da deneylerini sürdüren Lawrence, aynı tespitleri defalarca yapmıştır. Bunun üzerine artık dünyadışından, içinde canlı bitki dokularının bulunduğu alet sayesinde aldığı mesajlar konusunda hiç bir şüphesi kalmayan Lawrence, düşüncelerini şu sözlerle ifade etti:
" Bence bu mesajlar, bizleri hedeflemiyor Bunlar, uygarlık düzeyleri birbirine yakın bir takım uygarlıkların kendi aralarında gerçekleştirdikleri haberleşme olmalı. Çünkü biz insanlar biyolojik iletişim konusunda hiçbir şey bilmiyoruz. Açıkça bu tür konuşmaların muhatabı biz değiliz. Buna ek olarak, bu tarz, haberleşme, bizim aklımızın ölçülerini zorlayacak enerji miktarları ile yapılıyor olmalı. Benim kullandığım aygıt oldukça ilkel Böylesine müthiş uzaklıklardan böyle güçlü mesajlar alınabildiğine göre ya mesajlar bir imdat mesajı ya da bir uyan niteliği taşıyor ".
Bu bulguların bant kayıtları ve 7 sayfalı bir raporu Lawrence, Washintondaki Smithsonian Kurumuna gönderdi. Raporu inceleyen kurum, rapor hakkındaki düşüncesini şu şekilde açıkladı:
" Görünüş itibarı ile, kaynağı ve hedefi bilinmeyen yıldızlararası iletişim sinyallerine tanık olunmuşt ur. Alış işlemi biyolojik sensörlerle yapıldı ğından, biyolojik türden bir sinyal yayını varsayılmalıdır. Test deneyleri, elektromanyetik dalgalardan arınmış bir bölgede yapılmıştır. Ayrıca, kullanılan aygıt elektromanyetik etkilere karşı korunmuştur Sonradan yapılan testlerde, aletlerde bir bozukluk olmadığı tespit edilmiştir Bu testlerin dünya çapında tekrarlanması gerekmektedir vaka inkar edilemeyecek derecede ortadadır . "