ANTİK UYGARLIKLARDA TANRILAR |
Konuya girmeden önce mitoloji kavramına bir bakalım nedir? mitoloji: Mitoloji bir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran çalışmalar bütünüdür C. Leonard Woolley ise “Söylenceden tarih yazmaya çalışmamıza gerek yok, ama uydurulmuş ya da inanılmaz olanın altında gerçeğe ilişkin bir şeylerin gizlendiğini de varsaymalıyız demektedir”
Dünya var olduğundan bu yana on binlerce yıldır dünyanın çeşitli yerlerinde yaşamış çeşit çeşit uygarlıkların Mitoloji, Efsane ve kültürlerinde “Tanrılar” kavramı mevcuttur. Öyle ki Birbirinden uzak, bütünüyle ayrı topluluklarda bile anlatım şekillerinde ufak farklılıklar olsa “Tanrılar” ile ilgili da Efsanelere, destanlara ve ayrıntılara rastlıyoruz. Her kültür ve toplumun farklı farklı isimlerle andığı bu tanrılar genelde insanlara tıp, matematik, astronomi, tarım, vs gibi bilimler öğretmektedir. Ayrıca toplumsal ve ahlaki bilgileri öğretmekte, kanun ve kurallar koymakta sonra da ortalıktan geldikleri gibi kaybolmaktadırlar. Ancak şu da vardır ki bu tanrıların hepsi iyi ve sevecen değildir hani içlerinde kaprisli, kıskanç, zalim ve kötü olanları da Bulunmaktadır. Efsanelerden ve anlatılanlardan anlaşıldığına göre sayıları 12-21 veya çok daha fazla olan bu “Tanrılar” Birçok kültürlerde farklı isimler almış o toplumun dili ile adlandırılmıştır örneğin : Yunanlıların yaratıcı baş tanrısı “Zeus” Mısırda “Ra “ Mayalarda “Viracocha” Kızılderililerde “Manitu” Türklerde ise “Kayra Han” dır. “Tanrılar” hakkında anlatılan tüm bu mitos ve efsaneler bulunan benzerlikler ister istemez insanın kafasında soru işaretleri oluşmasına yol açıyor. Ne olmuş olabilir.? yada şunu diyebilir miyiz “Bir olay kişiden kişiye, toplumdan topluma aktarılırken değişime uğrar yada deforme olur. Efsane yada masal diye tabir dediğimiz şeyler aslında bazı gerçeklerin insanlar ya da toplumlar tarafından deforme edilmiş halidir “ bu bilinen bir geçektir. Öyle ise çok uzak bir geçmişte olan bazı olayların tüm dünya toplumlarını etkilemiş ve hafızalarında yer etmiştir. Şunu da hatırlatmakta fayda var. Troya, Pompei, Sodom ve Gomora da daha düne kadar efsane değimliydi. Ancak bir takım gayretli ve inançlı birkaç arkeoloğun sayesinde gerçek oldukları gün gibi ortaya çıktı ve şimdi gözlerimizin önünde durmaktalar.
Peki nedir ? bu işin sırrı insanları kendilerine taptıracak kadar etkileyen, korkutan bu “Tanrılar” neyin nesidir? O çağlarda yaşan insan toplumları henüz teknolojik açıdan geride bulunan, teknolojinin T sinden dahi bi haber toplumlardı. Aslında teknolojileri vardı ancak bunlar demir çağının ilkel aletlerinden vs den ibareti. Derken günün birinde gözlerine inanamadıkları bir şey olur. Gök yüzünde gürültüler çıkararak gelen garip bir kuş (onlara göre) hemen yanı başarındaki araziye konu verir. Bu yetmezmiş gibi daha da inanılmaz bir olay vuku bulur, bu garip kuşun içinden birileri çıkı verir. Üstelik bu gelen varlıklar aynı onlara benzemektedirler ama fiziksel olarak uzun boylu beyaz saç ve sakallı, mavi gözlüdürler üstelik üzerlerinde ki elbiseleri ve aletleri daha önce hiç görmedikleri şeylerdir. İlkel insanlar, gözlerine ve kulaklarına inanamaz, olanları kavrayamaz. Duyu organları tamamen kavranması güç iletişimler aktarmakta; beyninin tüm hücrelerini evirip çevirdiği, taradığı halde, bu olayla ilgili paralel deneyimler bulamamaktadır. Kabile bir araya gelir ve durum muhasebesi yapar. Bunlar olsa olsa gökyüzünden gelmiş TANRILARDIR….
Yakın bir zamanda yaşanmış bir örnekle devam edelim: 1871 yılının Eylül ayında, Maclay adında bir Rus, gemisi Vitiaz ile Yeni Gine kıyılarındaki Bongu'ya yanaştı. Halk, bu konuğa şüpheyle yaklaştı, çekimser davrandı ve uzak kaldı. O zamanlar ölümcül bir illet olan sıtma belasından kurtulan Rus, iyi niyetli ve dost tavırlı bir insandı. Bir gece, Maclay, elinde fenerle dolaşırken gören yerliler, Ay'dan geldiğine inandılar. Maclay, Ay'dan değil, Rusya'dan geldiğini anlatabilmek için diller döktü. Sonuçsuz kaldı. Rus, hem beyaz tenli olduğu, hem de böylesine kocaman bir gemi ile birdenbire geliverdiği için, özel bir yaratıktı. Yerliler, bir süre sonra, kendisini Tanrı Tamo Anut, gemisini ise tanrısal araç ilan ediverdiler. Günlerden bir gün, gemiden tahta bir heykelcik karaya vurunca da, söz konusu heykel, yeni tanrıları Tamo Anut'un yüce sembolü kabul edildi. Maclay, 1886'da Rusya'ya döndüğü sıralarda, inanç iyiden iyiye yaygınlık kazanmıştı. Daha sonra Hollandalılar ve Air ianlar geldiklerinde, her yanda tanrı Tamo Anut'un sembolleri ve kült aksesuarları ile karşılaştılar. Peki bu dünyanın geçmiş zamanlarında ortaya çıkan kim ve ne oldukları tam da belli olmayan bu varlıklar “Tanrılar” kimlerdi Bu konuda üç tane teori var ortalıkta dolaşan, şimdi onlara bir bakalım birlikte
1.Teori: Olsa olsa bunlar uzaylıdır uzaydan gelmişlerdir.
Eric Von Daniken , Zecharia Sitchin, Robert Temple, Richard Hoagland ve daha birkaç bilim adamı ve yazarların savunduğu iddiaya göre” Dünyadaki eski uygarlıkların sahip olduğu teknoloji dünyayı ziyaret eden uzaylılar tarafından insanlara verildiği ve bu uzaylı ziyaretçilerin o zamanki insanlar tarafından 'Tanrılar' olarak kabul edildiği iddiasıdır.
2.Teori: Dünya üzerinde oldukça gelişmiş bir uygarlığın temsilcileridirler
Bu teknolojik bakımından gelişmiş tarih öncesi uygarlıkların varlığını inkar eden bazı kuşkucu kimseler tarafından en sık ortaya atılan tartışmalardan biri Taş Devri adamının ilkel hayatına ilişkin arkeolojik bulgular ve diğer maddi kanıtlardır. Oysa ki bu durumun tersini söyleyen bir çok kanıt dünyanın her yerinde bulunmaktadır “Atlantis Efsane Mi ,Gerçek Mi “ kitabının yazarı “Mury Hope” şöyle demektedir “İnsanoğlunun; Birçok tarihçi ve arkeoloğun bize aktardığından çok uzun bir süre, sanıldığından çok daha medeni bir durumda yaşamış olduğuna dair artık birçok kanıt bulunmaktadır. "Dünya'nın "Bilinmeyen Tarihi" içinde birçok büyük medeniyetler gelip geçmişlerdir ki, bunlardan bazıları sahip oldukları bilgilerin kırıntısını bile miras bırakmamıştır. Bu ileri düzeydeki uygarlıklar dünya üzerinde yaşarken bir taraftan da, ilkelliğin ve vahşiliğin hüküm sürdüğü bölgelerdeki toplumlar da, aynı zaman diliminde yer almıştır. Bu durum, sözde "medeni" günümüz dünyasının büyük metropollerinin kapı eşiğinde "Taş Devri" koşullarında yaşamlarını devam ettiren ilkel kabilelere de uyarlanabilir. Günümüzde bile hala teknolojik hiçbir imkandan yararlanamayan ilkel bir yaşam sürdüren toplumlar bulunmaktadır. “
Kabilelere ilgilenen bazı uluslararası Kuruluşlara göre, şu an dahi dünyada hâlâ modern dünya ile temas etmemiş 100'ün üzerinde kabile vardır. Bu da yaklaşık 40.000 insan demektir. Buna bir örnek vermek gerekirse : Bengal körfesinde Andman adalarının kuzeyinde Sentinel adası bulunmakta ve bu adada ilkel yerliler yaşamaktadır. 1960 yılarında Hint Hükümeti iletişim kurmaya çalışmış ,1967 yılında kadar adaya düzenli gemi seferleri yapdıysa da fazla başarılı olamamıştır. Sentineller, tüm bu sebeplerden dolayı dünyadaki en izole toplum olarak kabul ediliyor. 1996'dan beri ise ne giden var ne gelen. En son 2006'da adaya yaklaşmaya kalkan iki balıkçı kabile tarafından oklanarak öldürüldü Helikopterden yapılan gözlemlere göre yaklaşık 300-400 kişilik bir nüfusa sahipler. Sahip oldukları dil Sentineller'in dışardan bir toplulukla binlerce yıl hiçbir iletişimde bulunmadığını göstermekte. Sonuç olarak ilkel kabileleri ziyarete gelen bu yabancılar “Tanrılar” Bu gelişmiş toplumların bireyleri olabilir.
3.Teori Allah’ın kuranda belirttiği 128.000 peygamber olabilirler
Yüce Allah’ın bizlere gönderdiği Kuran-ı Kerimde ve Hz Muhammed’in hadislerine göre Dünyaya 128 bin Peygamber gönderdiğini, bizim ise bunların sadece 28 tanesini bildiğimizi bize bildirmektedir. Bir çok bilgiyle donatılan ve sürekli Allah’tan vahi alan bu Peygamberleri ilkel toplumlar “Tanrı “ sanmış olabilir. Ancak burada bir çelişki çıkmaktadır ortaya. Bir kavme gelen her peygamber “Kendisinin Allah’ın elçisi olduğunu bildirmek. Allah'ın varlığını, birliğini ve isteklerini kullarına İletmek durumundadır .” Hiçbir şekilde şahsi bir şey ekleyemez,
3 KASIM 2018--01-03-00
Yazan: Serkan ATAY